Arda, İskandinav turist rehberi benzerliğinde
Eski topçu Rıdvan Dilmen’in 16 Nisan Referandumu öncesinde başlattığı ve Arda Turan’ı da ortak ettiği “evet” kampanyası sonrası bir yazı kaleme almış ama yayımlamamışım. El...
Eski topçu Rıdvan Dilmen’in 16 Nisan Referandumu öncesinde başlattığı ve Arda Turan’ı da ortak ettiği “evet” kampanyası sonrası bir yazı kaleme almış ama yayımlamamışım. El yazısı ile hazırlanan karalamada başlığı, “Arda’yı az kalsın sevecektim!” şeklinde koymuşum.
Kampanya gereğince, Rıdvan’ın her zamanki başlama vuruşunu yaptığını, pası alan Arda’nın defansın arkasına deplase olurken seyircinin birden ayağa kalkıp yuhaladığını, numarayı yemediğini(!) gösterdiğini yazarak başlamışım.
Yazı, çeşitli örnekler vererek Arda’ya yarım kalan övgülerimle sürmüş. Sonunda da şeytani siyasetin, devletin milliyetçi çekirdeğini temsil eden Fatih Terim’in karşısına, Yeni Osmanlı’nın tam da içinde yeşeren Arda Turan’ı çıkararak, çatıştırmaya çalıştığını yazmışım! Her neyse konumuz başka bugün…
Eskiden ülkemizde Batı Avrupalı yoğunluklu turizm yapılırdı! Özellikle İskandinav turist rehberlerinin bir kısmı, Alanya benzeri büyük yerleşimlerde günlük yaşamın bir parçası olurlardı. Gelişmişlik indekslerinde her zaman başlarda yer alan İskandinav insanı, sezon sonunda ülkesine dönmeye yakın, her halleriyle bize benzemeye başlardı!
Misal, kırmızı ışıkta geçmeye bayılırlardı. Bu onlar için ulaşamayacakları bir özgürlüktü. Alışverişte pazarlık yapmaya alışırlar; kaba konuşmayı işin raconu olarak görmeye başlarlardı. Sıraya girme alışkanlıklarını kaybeder; hızlı araba kullanır, trafik ihlalinde efelenir; yerli sevgili(!) edinirken seçici olmazlardı. Çünkü Türkiye’nin şartlarının böyle davranmayı gerekli kıldığını düşünürlerdi. Kim bilir, belki de turizm sezonu boyunca edindikleri deneyim konuşuyordu!