Bulut çağında kötülükle nasıl mücadele edeceğiz?
Geçen gün ülke, bir kadının kocası tarafından katledilmesinin görüntüleriyle sarsıldı. Cinayet karşısında duyulan öfke ve üzüntü, etiketlenmiş mesajlarla sosyal medyada yaygın olarak...
Geçen gün ülke, bir kadının kocası tarafından katledilmesinin görüntüleriyle sarsıldı. Cinayet karşısında duyulan öfke ve üzüntü, etiketlenmiş mesajlarla sosyal medyada yaygın olarak paylaşıldı.
Cinayet baştan sona kaydedildiği için böylesine büyük tepki görmüştü. Sosyal medya için uzunca sayılan bir sürede yani 24 saat geçmeden, etiketlenmiş görüntüler buluttaki arşive (cloud) yüklenmiş, yerini başkalarına bırakmıştı bile.
Çok hızlı tüketilen bir çağda yaşamaktaydık. Görüntüleme de bu hızlı devinimin bir parçasıydı. Görüntü, tam da muktedirin istediği gibi, gerçekliğin kanıtı olmaktan ziyade onun hızla dolaşıma sokularak eritilmesini sağlıyordu.
Ülke halkının muktedirlerce yalan/yanlış mesajlar, görüntülerle bombardıman edildiği bir zaman diliminde insanlar hüznünü yeterince yaşayamamaktaydı. Verilen tepkiler sayısal ortamda işgal ettiği yer ve zaman kadar değerli kalıyor, üstünden bir iktidar eleştirine gidilemeden bir başkası onun yerini alıyordu.
Dijitalleşme çağı denk geldi diyeceğim ama muhtemelen kötülüğün örgütleyicileri bugünün araçlarının etkilerini hesaplayarak planlarını yapmışlardı. Kafalarındaki ajandayı saklamanın en iyi yolu bulutta uçuşan sonsuz sayıdaki görüntüydü.
Ülkeyi yönetmeye görüntü yönetimiyle soyunan muktedir, aslında hiçbir somutluğa inanmıyor. Baş edemediği için düşman bellediği doğanın yıkımını bizzat planlıyor. Yaşamı kendi saltanatı ile sınırlandırdığı için, “sürdürülebilirlik” denen kavramlar kitleleri etkileyebilsin diye kendisine dikte ettirilmiş kalıplar olarak sırıtıyor.