Uğrunda savaşılması gereken en yakın vatan parçası
Yataktan kalkar kalkmaz ilk işim pencereden dışarı bakmaktır. Solda Cebeli Reis, sağda ise Alanya Kalesi’nin yer aldığı yarımadanın gece bıraktığım şekilde yerinde durduğunu görmek beni rahatlatır....
Yataktan kalkar kalkmaz ilk işim pencereden dışarı bakmaktır. Solda Cebeli Reis, sağda ise Alanya Kalesi’nin yer aldığı yarımadanın gece bıraktığım şekilde yerinde durduğunu görmek beni rahatlatır. Başlarına bir şey gelmemiştir, kimse onları çalmamıştır!
İkisinin de şehrin gözcüsü olduğuna inanırım. Onbinlerce yıldır onların tanıklığıyla oluşan ve denetimleriyle yaşamın sürdürüldüğü bu coğrafyanın mirasçısı olmak bana mutluluk verir.
Cebeli Reis yani Reis’in Dağı ya da “Re’s-i Cebel” Dağ Doruğu adı, üstünde müthiş bir doğal oluşum. Bütün heybeti ve yalınlığı ile sanki yaşamı başlatıyor, en güzel gün doğumu ve dolunay onun üstünden çıkıyor.
Ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, bütünlük kavramına uymaksızın Kültür Bakanlığı’ndan yetkiyi devralarak, içinde kültürel varlıkların da olduğu doğal sit alanına yeni tanım getirip korku saldığı(!) tarihi yarımada ondan daha farklı. O muhteşem doğa parçasının yapısına uygun olarak orada yerleşim alanları kurulmuş. Uygarlıklar boy atmış. Dolayısıyla Kale bir bütün olarak daha insana ait, şehirli bir yapı.
Tarihteki isimlerinden birisi olan “Candeloros” yani şamdanlık; ışığın, mumun yerleştirildiği büyük tepe bana en uygunu gibi gelir. Kale, üstünden yayılan ışık, fener ile hem ona yaklaşanları tehlikelere karşı uyarmış hem de içinde barındırdığı uygarlıklara ışık saçmış olmalı.