Yeni yıl kutlaması dert olsun
Gericiliğe, yobazlığa karşı açılan cepheler açmakla bitmiyor. Buna karşılık, kaybedildiğinde sonun geleceğinin anons edildiği bu sanal cepheler; hiç çarpışmadan, savunulmadan birer birer terk edilen...
Gericiliğe, yobazlığa karşı açılan cepheler açmakla bitmiyor. Buna karşılık, kaybedildiğinde sonun geleceğinin anons edildiği bu sanal cepheler; hiç çarpışmadan, savunulmadan birer birer terk edilen alanlar saymakla tükenmiyor.
Gerici tarafından Noel ile ısrarla eşleştirilen yılbaşı da böyle bir cephe. Uygar ülkelerdeki kutlamalarla kıyaslandığında, ülkemizin dış dünyadan soyutlandığının açıkça anlaşıldığı önemli bir gün.
Kutlama dediğim, elde şampanya bardağı, kafada kağıt şapka, kaykılmış gözlerle üflenen kağıtlardan oluşan fotograf karelerinden ibaret değil elbette. Evde pijama ile tombala oynamaktan, üniversite yurt odalarında çay bardağında rakı, leblebi eşliğinde saz çalmaya kadar yelpazedekiler de kutlamadır.
31 Aralık’ı çok da özel atfedip, ona zorlama bir önem yüklemeksizin, adet yerini bulsun diye bir rahatlama, bir eğlence gibi sürdürmek de yılbaşı rutinidir.
Sosyal medya artık koskoca bir naklen yayın yayın aracı işlevini görüyor. Kimin hangi özende kutlayıp, bunu cümle aleme yayma isteğinde; kimin daha zarifçe sunduğu görüntülerle abartıya kaçmama çabasında olduğu anlaşılıyor.
Örme kalın çorapların, televizyon ekranına doğru uzatıldığı, odadaki yalnızlık duygusunun saçtığı gerginliğin kediye bile yansıyıp, sırnaşmaktan çekindiği fotograflar da var tabii ki. O televizyonlar ki, yılbaşına ait yalnızca asayiş ve hastanelerde yeni doğan çocuklara hangi adın konacağı(!) haberlerini veren korkak biatçılar…