ABD’nin Suriye’den çekilmesini sağlayacak anahtar
Amerikan Dışişleri ve CIA ile içli dışlı olan Amberin Zaman’ın, İngiltere merkezli Al Monitor’da 22 Ocak’taki yazısı üzerine, ABD’nin Suriye’den çekilmeyi değerlendirdiği yönünde...
Amerikan Dışişleri ve CIA ile içli dışlı olan Amberin Zaman’ın, İngiltere merkezli Al Monitor’da 22 Ocak’taki yazısı üzerine, ABD’nin Suriye’den çekilmeyi değerlendirdiği yönünde bir tartışma başladı. Zaman, 18 Ocak’ta ABD Ulusal Güvenlik Konseyi, Dışişleri Bakanlığı ve CIA’dan masa başkanları düzeyinde bir toplantıda konunun tartışıldığını ileri sürdü. Zaman, görüşmelerde “IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında PKK’nın Esad yönetimiyle ortaklık kurmasının ele alındığını savundu. Ayrıca iddaya göre, üzerinde çalışılan yeni plan için Türkiye’nin görüşleri de alınmış. Zaman’ın, en az 30 yıldır “İkinci İsrail” projesinin kilit görevlilerinden ABD’li diplomat Joseph S. Pennington’un eşi olduğuna özel olarak dikkat çekelim. Zaman’dan hemen sonra Foreign Policy’de Charles Lister, 24 Ocak’ta ABD’nin Suriye’den çekilmeyi planladığını, bunun bir felaket yaratacağını savunan bir yazı kaleme aldı. Lister, ABD’nin Suriye’deki “muhaliflerin” eğitimi için oluşturduğu ekiplerde çalışmış bir görevli. Zaman da, Lister da ABD’nin Suriye’den çekilme olasılığını dile getirmeyi bile tehlikeli buluyor. Her ikisinin de odaklandığı esas nokta, ABD’nin yıllardır yatırım yaptığı PKK yapılanmasının böyle bir durumda ayakta kalmasının mümkün olmayacağı ve bunun ABD açısından büyük bir bozgun olacağı.
İsveç’e NATO vizesinin hemen ertesinde, Türkiye’den bu tartışmaya balıklama atlayıp, konuyu Suriye’de ABD-Türkiye ortaklığına bağlayanlar olunca bu haberlerin Türkiye kamuoyunu avlamaya yönelik bir zamanlama çerçevesinde gündeme sokulduğu değerlendirilebilir.
Fakat bir yandan da şunu vurgulayalım: Aslında ABD içinde Suriye’den çekilme tartışması 2019 yılından beri var. Trump’ın açık sözlülükle ilan ettiği çekilme yönündeki politika, ABD devleti içindeki bir kanadın hakim görüşü. Daha önce bu köşede 2022 yılında aynı tartışma hakkındaki değerlendirmeleri aktarmıştık. Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations: CFR) yayın organı Foreign Affairs’te ABD Dışişleri Bakanlığı eski çalışanlarından Christopher Alkhoury “ABD askeri mevcudiyetinin, Türkiye, Rusya ve İran’ın ABD’nin hedeflerini tehdit eden ortaklıklarını geliştirmeye yol açması, hem İran’ın hem Türkiye’nin farklı nedenlerle daha fazla risk almasına neden olması”nı gündeme getirerek ABD’nin Suriye’den çekilmesi gerektiğini savunmuştu. Eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey, Suriye Özel Temsiliciliği görevi sırasındaki yardımcısı Alkhoury’ye itiraz etmişti (Fikret Akfırat, ABD’de Suriye’den çekilme tartışması, 13 Kasım 2022).
Jeffrey ve onun gibi düşünenlerin temel gerekçesi, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının Washington’un Türkiye politikasının ana kaldıracı olarak işlev görmesi. ABD, PKK’ya verdiği desteği sahadaki askerlerinin varlığıyla kuvvetlendirerek, Türkiye üzerinde sopa olarak kullanıyor. Alkhoury ile Jeffrey arasındaki farklılığın düğümlendiği nokta da burada. Mevcut durum, Türkiye’yi Rusya, İran ve Suriye’ye mi yaklaştıracak, yoksa bölgesel ortaklıkları geliştirme konusunda daha temkinli mi davranmaya itecek?
Ankara’nın günümüze kadarki uygulaması, Jeffrey ve onunla aynı görüştekileri haklı çıkartan şekilde ilerledi. Ankara, 2022 yılı sonunda başladığı Suriye ile normalleşme çalışmalarını askıya aldı. Astana ortaklığında liderler ve heyetler düzeyinde verilen kararlar, Erdoğan-Putin mutabakatlarında kararlaştırılan Suriye geneline yönelik maddeler esas olarak uygulanmadı. Bunlar arasında Adana mutabakatının genişletilerek Suriye’deki Türk askeri varlığının Şam yönetimi ile eşgüdümlü hale getirilmesi gibi unsurlar da bulunuyor.
Sonuç olarak ortaya çıkan tablo şudur: Ankara’nın izleyegeldiği politika, ABD’nin Türkiye’yi, PKK tehdidine karşı eyleme girişmekten caydırmasına imkan tanımaktadır.