Fidan’ın PKK tahlilindeki zaaf
Son terör saldırılarından sonra televizyonlarda yorumları izliyoruz. Uzmanlar ya da uzman geçinenler harita önünde konuşuyor. Efendim, İran şunu yapmış, Rusya bunu yapmış, Talabani şöyle PKK’yı...
Son terör saldırılarından sonra televizyonlarda yorumları izliyoruz. Uzmanlar ya da uzman geçinenler harita önünde konuşuyor. Efendim, İran şunu yapmış, Rusya bunu yapmış, Talabani şöyle PKK’yı desteklemiş vs. vs. Haksızlık etmeyelim, konuşmacıların birçoğu ABD’nin PKK’ya desteğinden de söz ediyor. Ama diğerlerinin arasında bir başlık olarak. Bir sürü ıvır zıvır ayrıntı içinde gerçek kayboluyor. Görevleri, Hükümet’in istediği doğrultuda kamuoyu oluşturmak olan “uzmanlar”ın, ellerine yazılı olarak ulaştırılan “şunları, bunları öne çıkarın” notlarına göre konuştuğu biliniyor. Terör saldırılarının arka planında, ABD, Rusya ve İran’ın terör örgütüyle ilişkileri olduğu iddası sıralanıyor, hatta mızrağın sivri ucunun daha çok İran’a yöneltildiği dikkat çekiyor. Bu propagandada, terör saldırılarının amacı ve arkasındaki esas kuvvet kayboluyor. Burada esas amacın, PKK’nın bir ABD aleti olduğunu gizlemek olduğu görülüyor.
Bu yaklaşımın kaynağını, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TBMM özel oturumunda konuşmasında buluyoruz. 16 Ocak’taki oturumda Fidan’ın konuşmasındaki şu bölüm önemli: “Terörle mücadele diplomasimizi; PKK’nın Suriye, Irak ve İran’da silahlı varlığı bulunduğu ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede siyasi ayağı olduğu gerçeğini dikkate alarak şekillendirmekteyiz.” (AA, 16 Ocak 2024)
Dikkat edilirse “terörle mücadele diplomasisi”ni şekillendirmede ABD’den bahis yok. Fidan, bir yerde ABD’nin terör örgütüne DEAŞ ile mücadele gerekçesiyle destek verdiğini söylüyor ama bunu sorunun esası olarak görmüyor.
Fidan PKK’yı, ABD, Rusya ve İran ile ilişkilerine gönderme yaparak şöyle tanımlıyor: “Birbiriyle rekabet halindeki farklı egemen güçlerle ilişki içerisinde olan PKK, çeşitli taahhütler altına girmekte ve bu güçlerin taşeronluğuna soyunmaktadır. Örgütün kararları da, bu güçlerin talepleri üzerinden şekillenmektedir.”
Burada PKK, ABD, Rusya, İran, herkesin oynadığı bir top gibi ele alınıyor. Neymiş, PKK bölgede “birbiriyle rekabet halindeki farklı egemen güçlerle ilişki içindeymiş, çeşitli taahhütler altına giriyormuş, bu güçlerin taşeronluğuna soyunuyormuş. Terör örgütü buna soyunmak isteyebilir, soyunabilir, doğru. Ama işin esası bu mudur? Arkasındaki esas kuvvet kimdir? İnsaf! Bu sözler, ABD bu terör örgütünü binlerce tır silahla teçhiz edip, onlarla iki günde bir tatbikat yaparken söyleniyor. PKK’nın ABD’nin “stratejik enstrüman”ı olduğu gerçeği, bu rolün hangi hedefe ulaşmak için terör örgütüne verildiği bugün öyle derin tahlillere ihtiyaç duyulmadan çıplak bir şekilde ortada iken… Bu perspektif, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidin kaynağı konusundaki Hükümet’in stratejik yanlışını ortaya koyuyor.
ABD’nin resmi ve yarı resmi metinlerinde hedef açıkça ortaya konmaktadır. Bir kez daha vurgulayalım: 2019 yılından beri her yıl uzatılan ABD’nin Suriye Acil Durum Kararı’nda, Türkiye, ABD’nin ulusal güvenliğine olağanüstü ve olağandışı bir tehdit olarak nitelenmektedir. Bu, Türkiye’ye yönelik ABD’nin stratejik değerlendirmesinin özetidir. Üstelik ABD de amacını hiçbir örtüye gerek duymadan ilan etmekte ve adım adım uygulamaktadır. Bugün ABD’nin askerleri Suriye’de PKK’lılarla kol kola Türkiye, Suriye, Rusya ve İran’a karşı savaşmaktadır. ABD ile İsrail’in paramiliter unsurları Irak’ın kuzeyinde özel olarak eğittikleri PKK unsurlarıyla birlikte Mehmetçiğe saldırmaktadır.