Hem ABD ile ortaklık hem FETÖ ile mücadele olmaz
Ankara’da ortalık toz duman. Ayhan Bora Kaplan soruşturması, gizli tanık açıklamaları üzerinden Hükümet’e darbe iddiaları, aralarında eski bakanların, bazı bakanlara yakın olarak bilinen gazetecilerin, kimi...
Ankara’da ortalık toz duman. Ayhan Bora Kaplan soruşturması, gizli tanık açıklamaları üzerinden Hükümet’e darbe iddiaları, aralarında eski bakanların, bazı bakanlara yakın olarak bilinen gazetecilerin, kimi yargı mensuplarının bulunduğu 280 kişiye teknik takip yapılması, Polisin elde ettiği bilgilerin firari FETÖ’cülere anlık olarak ulaştırılması ve servis edilmesi, Ankara Emniyeti’nde olayın sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltına alınan polis müdürleri…
Bahçeli’nin desteklediği Süleyman Soylu’nun bir tarafta, Ali Yerlikaya’nın diğer tarafta olduğu bir “siyasi hesaplaşma” olarak sunulan bu olayı, Emniyet içindeki farklı kliklerin mücadelesi olarak değerlendirenler de var. MHP Lideri Bahçeli olayı, Cumhur İttifakı’nı hedef alan bir komplo olarak niteledi.
Basına yansıyan bilgilerde bu operasyonun arkasında Emniyet içinde Nurcu-Okuyuculara bağlı olan polisler varmış, bütün bunlar onların marifetiymiş. Sadece bu olayda değil, nerdeyse her gün bir başka vesileyle, devlet içinde Emniyet dahil çeşitli kurumlarda Hakyolcu, Menzilci, Süleymancı, şucu, bucu gruplar hakkında bilgiler ortalığa saçılıyor. Adı geçen bu yapıların içine FETÖ’cülerin sızdığından bahsediliyor.
Üzerinde durmak istediğimiz nokta, bunun artık normal kabul edilmesi ve tartışmaların “iyi cemaatler”e karşı “kötü cemaatler” gibi bir eksene oturtulması. Mesela, içine FETÖ’cüler sızmış olmasa bu Cemaatler “iyi” mi olacak? Bunların mensupları, çalıştığı kurumdaki amirinden mi emir alıyor, yoksa bağlı olduğu cemaatin şeyhinden mi?
FETÖ ile mücadeleyi, “devlet içine sızmış bir cemaati etkisizleştirmek” olarak ele almak, onunla rakip olan diğer cemaatlerle ittifakı da normal kabul etmeye yol açıyor. Oysa 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle bütün yönleriyle açığa çıkmıştır ki, Fethullah organizasyonu, ABD ve NATO’nun Türkiye Cumhuriyeti devleti içine yerleştirdiği paralel devlet yapılanmasının merkezi unsurlarından oluşmaktadır. Evet bir dini cemaattir ama bu durum yeraltı örgütlenmesi gerektiren Gladyo için Türkiye’nin mevcut şartlarında en uygun yapı olmasından kaynaklanmaktadır. İtalya’da ve başka NATO ülkelerinde, (1950’li yıllardan 1980’lere kadar Türkiye’de de) mason localarının kendi ritüelleriyle şekillenen gizli teşkilat mekanizmasının Gladyo için merkez olarak kullanılması gibi, Fethulah hareketi gizli masonik örgütlenmesiyle bu iş için görevlendirilmiştir.
1960’lardan beri Gladyo içinde merkezi roller için hazırlanan Fethullah organizasyonu ile diğer cemaatleri eşitlemiyoruz. Ama bunların mevcut varlığı ve işleyişi, devleti çürüten bir rol oynamaktadır. Öyle sunuluyor ki, bu cemaatler dinle diyanetle uğraşmaktadır, manevi faaliyetler içindedir. Oysa ticaret yapan, devlet ihalelerine giren ve sistemin genel mantığı nedeniyle mafyalaşan Cemaatler, devletin olağan hiyerarşisini bir aşamadan sonra kendisine engel olarak görmektedir. Devlet içine elemanlar yerleştirmekte ve ahireti değil dünya işlerini düşünen müritleriyle devleti sarıp sarmalamakta ve çökertmektedir.