Netanyahu’yu feda edip İsrail’i kurtarmak
Sonunda takke düştü kel göründü. Biden, “Netanyahu gitmeli” dedi. Biden, Washington'da Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi (American Israel Public Affairs Committee: AIPAC) adlı kuruluşun eski yönetim kurulu başkanı...
Sonunda takke düştü kel göründü. Biden, “Netanyahu gitmeli” dedi. Biden, Washington'da Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi (American Israel Public Affairs Committee: AIPAC) adlı kuruluşun eski yönetim kurulu başkanı Lee Rosenberg'in ev sahipliği yaptığı bir kampanyaya bağış toplama etkinliğinde, "Netanyahu iyi bir arkadaş, ama bence değişmesi gerekiyor” dedi. AIPAC, Amerikan siyasetinde etkili bir kuruluş. Aynı zamanda ABD’deki Yahudi kökenli süper zenginlerin oluşturduğu AIPAC, yaptığı bağışlarla Kongre’de hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar içinde birçok Senatör ve Temsilciler Meclisi Üyesi üzerinde nüfuza sahip. Biden’ın bu toplantıda yaptığı “Netanyahu gitmeli” açıklamasını, planlanmış ve büyük olasılıkla AIPAC çevresiyle eşgüdüm içinde belirlenmiş bir adım olarak değerlendirebiliriz.
Peki bu açıklama nereden çıktı ve neden şimdi? Bunun için önce HAMAS’ın AKSA Tufanı operasyonu öncesindeki durumu inceleyelim: 7 Ekim’e giderken İsrail devleti içinde, ordu, istihbarat kurumları, parlamento, toplam olarak yönetim aygıtında derin bölünmelerin ortaya çıktığı bir tablo söz konusuydu. Son 5 yıldır siyasal istikrarsızlığın derinleşmesi sonucunda üst üste seçimler, kurulan ve dağılan koalisyonlar, parçalı iktidarlar ortaya çıkmıştı. Netanyahu Hükümeti’nin yapmak istediği yargı reformuna karşı protestolar aylar boyunca ülke çapında devam etti. İstihbarat kurumlarının eski yöneticileri, eski ordu yöneticileri, siyasetçiler Netanyahu’ya bayrak açtı.
Bu sırada ABD’de ise İsrail’e verilecek destek ile genel olarak Orta Doğu çapında Washington’un etkisinin azalması arasındaki orantı konusunda tartışmalar alevlenmişti. ABD devlet aygıtı içindeki esas eğilim, gidişat Washington açısından zaten kötüyken geleneksel ABD müttefikleri ile yeni sorunlara yol açacak Netanyahu çizgisinden kurtulmak doğrultusundaydı.
İsrail askeri istihbaratı AMAN’ın Temmuz ayında hazırladığı, İsrail’in “tarihi bir dip noktasında olduğu” ve düşmanları için elverişli fırsatlar yarattığı değerlendirmesinin yer aldığı rapor işte bu iki etkene dayanıyordu. HAMAS’ın AKSA Tufanı operasyonundan iki ay önce, 10 Ağustos 2023’te bu köşede yer verdiğimiz raporda “İsrail silahlı kuvvetlerinin gücü, ABD ile kuvvetli bağlar, güçlü ekonomi ve iç birlik” konularının hepsinde “düşmanların gördüğü bir zayıflama” olduğu saptanıyordu. (Yedioth Ahronoth’tan aktaran Haaretz, 28 Temmuz 2023).
İşte bu ortamda 7 Ekim’e gelindi. 7 Ekim’den beri İsrail’e en fazla desteği ABD verdi. ABD’nin girişimiyle 12 Ekim’deki NATO Savunma Bakanları toplantısında verilen destek işaretiyle İsrail, Gazze’ye yönelik ağır bombardımanı başlattı. Çoğunluğunu yaşlı, kadın ve çocukların oluşturduğu 18 bin Filistinli hayatını kaybetti. Şimdi denecektir ki, madem Netanyahu’yu istemiyordu ABD, o zaman Gazze’ye yönelik ağır saldırıya neden en fazla desteği verdi? Çünkü savaş başladıktan sonra ABD başka bir şey yapamazdı. Çünkü savaş, İsrail ile HAMAS arasında değil, Atlantik ile gelişen dünya cephesi arasındaydı.
Washington savaş başladıktan sonra, gelişen dünya cephesinin mevzi kazanmasını ataklarla önlemeye çalıştı. Ama başarı kazanamadı. Tam tersine, Tel Aviv’in azgın, barbarca saldırısı İsrail ile birlikte ABD’nin de baş aşağı gidişini hızlandırdı. Son olarak BM Genel Kurulu’ndaki ateşkes oylamasının da çıplak bir şekilde gösterdiği gibi ABD İsrail’e destek konusunda da dünyada yapayalnız kaldı. Almanya’nın yanı sıra, ABD’nin Avrupa’daki baş müttefiği İngiltere’nin bile son oylamada çekimser oy vermek zorunda kaldığı bir uluslararası ortam oluştu. Dahası, 27 Ekim’de aynı konuyla ilgili oylamada çekimser kalan Avustralya, Kanada ve Japonya gibi ABD müttefikleri bu oylamada ateşkes lehinde oy kullandı.