Darbeye karşı 'gücü dağıtma' önlemi
HÜKÜMET Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yapısını değiştirdi. Değişikliğin esasını 'merkezileştirilmiş askeri güç'ün dağıtılması...
HÜKÜMET Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yapısını değiştirdi. Değişikliğin esasını 'merkezileştirilmiş askeri güç'ün dağıtılması oluşturuyor.
Belli ki, Cumhurbaşkanı ve hükümet merkezde toplanmış gücü dağıtarak, TSK’da hiyerarşik veya hiyerarşi dışı darbe girişimlerini önlemeyi amaçlıyor.
Gücün merkezde toplandığı, sert bir hiyerarşik yapıya sahip Prusya modelinden, daha gevşek, esnek bir yapıya sahip olan, askeri gücün merkezileşmediği Amerikan sistemine daha yakın bir modele geçiliyor.
ESKİNİN TERSİNE BİR ÖNLEM
KHK ile alınan bu önlem, TSK’da eskiden alınan önlemin tam tersini oluşturuyor.
Türkiye maalesef, değişik yöntemlerle gerçekleştirilmiş birçok askeri darbe yaşadı.
27 Mayıs 1960 darbesi hiyerarşi dışı bir darbeydi. Ardında Harp Okulu komutanı Talat Aydemir’in hiyerarşi dışı başarısız darbe girişimleri oldu.
O dönemde hiyerarşi dışı darbeleri önlemek için alınan önlem, TSK’da gücün merkezileştirilmesiydi. TSK’nın hiyerarşik yapısı daha da katılaştırılarak, bütün güç Genelkurmay’da toplandı. Merkezileşmiş askeri güç Genelkurmay Başkanı’nda toplandı. Böylece hiyerarşi dışı darbe girişimlerinin önlenmesi amaçlanıyordu.
Bu önlem, emir-komuta zinciri dışında darbeleri zorlaştırdı ama bu kez de darbeler, müdahaleler hiyerarşi içinde yapıldı.
1971’de; önce 9 Mart hiyerarşi dışı darbe girişimi ortaya çıktı, baskılandı ve 3 gün sonra 12 Mart’ta hiyerarşik müdahaleye dönüştürülerek Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının imzasını taşıyan ‘muhtıra’ ile hükümet devrildi.
12 Eylül 1980’de de hiyerarşik darbe yapıldı. 12 Eylül, Kenan Evren’in ifadesiyle “emir-komuta zinciri içinde ve emirle” gerçekleşti.
28 Şubat ise farklı bir formattaydı. Anayasa kurumlar zemininde ve Anayasa içinde bir görünümle, fakat yine askeri hiyerarşi içinde yönlendirilen bir müdahale ile iktidar el değiştirildi.
27 Nisan ise karşılaştığı hükümet tepkisi ile dönemin Genelkurmay Başkanı’nın ‘kişisel düşünceleri’ gibi kaldı.
15 TEMMUZ’UN FARKI
15 Temmuz’da yaşadığımız darbe girişimi ise bu saydıklarımdan önemli farklar gösteriyor. Bu darbe girişiminin 3 farklı özelliği vardı:
1– 1960’dan sonra girişilen ilk hiyerarşi dışı darbe girişimiydi.
2– İdeolojik olarak TSK’nın düşünce sisteminin dışında bir ideolojiye sahipti. Laik rejimi devirmeyi ve din devleti kurmayı amaçlayan ilk askeri darbe hamlesiydi.
3– Halkta hiçbir karşılığı olmadığı gibi aksine sokaklara dökülen vatandaşların direnciyle karşılaştı.
Kamuoyuna yansıyan ifadeler ve bilgilere bakıldığında, 15 Temmuz darbecilerinin, ‘başarı’ şanslarını artırmak düşüncesiyle, işin içine Genelkurmay
Başkanı ve kuvvet komutanlarını katarak darbeyi ‘hiyerarşik’ bir görüntüye sokmaya çabaladıkları anlaşılıyor.
ABD BAŞKANLIK SİSTEMİNİN MODELİ
Yine anlaşılıyor ki, siyasi otorite bu ‘hiyerarşi ve gücün merkezileşmesi’ olgusunu darbe üreten ve başarı şansını artıran bir yapı olarak sorumlu görüyor.
Buradan hareketle, Cumhurbaşkanı ve hükümet TSK’nın yapısını değiştirerek askeri güç merkezini dağıtmayı ve sivil otoriteye daha sıkı bağlamayı tercih etti. Kuvvet komutanlarını Milli Savunma Bakanı’na bağladı, Genelkurmay Başkanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı’nı Cumhurbaşkanı’na bağlamayı düşünüyor.
Eskiden darbelere karşı alınan gücün tek merkezde toplanması önleminin tam tersine bir önlem alıyor.