Ak Parti’de yenilenme -1-
Ak Parti 6. Olağan Kong-resi’ni yaptı ve Sayın Erdoğan 1380 delegeden hepsinin oyunu alarak yeniden Ak Parti Genel Başkanı seçildi. Malum: Ak Parti 2001 Ağustos’unda kuruldu; yani 17 yaşında, genç ve dinamik bir...
Ak Parti 6. Olağan Kong-resi’ni yaptı ve Sayın Erdoğan 1380 delegeden hepsinin oyunu alarak yeniden Ak Parti Genel Başkanı seçildi.
Malum: Ak Parti 2001 Ağustos’unda kuruldu; yani 17 yaşında, genç ve dinamik bir parti.
Kurulduğunun hemen ertesi yılı (2002) girdiği seçilerde tek başına iktidar oldu ve o gün bugündür, tek başına iktidarını sürdürmektedir.
Bu denli bir başarının dünyada örneği yoktur. Hem de birçok bakımdan…
Ne demek istediğimizi biraz açalım: Ak Parti, 2002 seçimlerine girdiğinde, milletin kahir ekseriyeti hariç, hemen herkes; her kurum ve kuruluş ( Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, yazılı ve görsel medyanın tümü, askeri ve sivil tüm bürokrasi, STK’ların tamamına yakını) onun karşısındaydı.
Ve bunların hepsi; açıktan ya da gizli olarak Ak Parti’ye savaş açmıştı.
Zira bunların hepsi bir olup; 28 Şubat darbesini yapmış ve Erbakan hükümetini alaşağı etmişti.
Yaptıkları sözde devrimin de bin yıl süreceğini iddia etmişlerdi.
Sayın Erdoğan’ın; ‘manşetlerle (medya) savaşarak bu günlere geldik!’ sözü hala hafızalardadır.
2002-2007 dönemi, başta Cumhurbaşkanı Sezer olmak üzere askeri ve sivil bürokrasi ile boğuşmakla geçti. A. Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı süresi bitmesine karşın; o makama bir Ak Partiliyi (TBMM Başkanı Arınç) geçirmemek için diretti ve haksız yere o makamı 6 ay süreyle işgal etti!
Zaten dananın kuyruğu da 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde koptu. CHP ve onun akıl hocaları olan bir kısım hukukçular(!) 367 garabetini dayatıp, Meclis’i tıkadılar.
Bu haksızlık karşısında, Sayın Erdoğan ve arkadaşları halka gitmekten başka çare bulamadılar ve öyle yaptılar. Onların bürokratik tuzaklarını; Cumhurbaşkanını halka seçtirerek demokrasi ile bozdular.
Ak Parti, 2007 seçimlerinde oyların yüzde 48’e yakınını alarak ve üstelik Cumhurbaşkanını da halka seçtirerek, tek başına iktidarını sürdürdü.
Bu kez de; e-muhtırayla hizaya sokulmak istendi, yetmedi; iktidardaki partiye kapatılma davası açıldı.
Muhtıraya muhtıra ile cevap verildi (bunun örneği demokrasi tarihimizde yoktur); kapatılma davası ise, yeni bir hukuk cinayetine neden olmadan, yalnızca bir oy farkla önlenebildi.
Eski sistem; sürekli ama sürekli kavga üretip, cambaza baktırıyor ve malı, bilinen sömürgeci güçlerin kucaklarına boca ediyordu.
Bütün bu aşağılıklarla yetinilmeyip üst üste darbeler denediler; Sayın Erdoğan bütün bu darbe girişimlerini halkı yanına alarak püskürttü.
15 Temmuz 2016’da ise, kendilerince altın vuruşu yapıp tüm kepazeliklerini, rezilliklerini ve alçaklıklarını ortaya döktüler.
Türkiye’ye kefen biçen mahut sistem, iki çapraz çizgiyle iptal edilip, yeni ve hakça bir sistem kurmaktan başkaca çare yoktu. Zira eski vesayet sistemi, darbeler için adeta bir kuluçka makinesiydi.
Sayın Erdoğan, bütün bu olumsuzluklara sabretti ve yalnızca Hakk’a ve halka güvendi. İç ve dış hiçbir vesayet odağına aldırış etmedi. Bilakis onları hem içeride ve hem dışarıda rezil ve rüsva etti.
Gerekli tüm anayasal değişiklikleri halka yaptırdı ve yeni sistemi (Başkanlık) kurdu.
Artık bütün bir ülkenin kavgalarla tüketilen ve tabir caizse toprağa verilen enerjisi, bundan böyle milletin hizmetine sunulacaktı.
Bu yüzden; dışarısı kudurdu ve üzerimize üzerimize geliyorlar. İçerideki işbirlikçilerinin çanlarına ot tıkatıldığından; zangoçluk görevlerini finans (dolar) üzerinden yürütüyorlar.
Gelecekleri varsa, görecekleri de vardır!