Dosta güven düşmana korku
Dosta güven, düşmana korku veren halimiz karşısında, ABD de dahil olmak üzere herkes, yerini belli edip gereğini yapmak zorundadır. Dostsa bunu dillendirip gereğini yapacak, düşmansa karşımıza geçip melanetini işleyecek.
Türkiye, 2. Dünya Savaşı’na girmedi lakin girmekten beter edildi.
Savaş sonrası dünya taksiminde Türkiye, Batı blokunda (ABD hegemonyasında) kaldı. Meğerse Doğusu-Batısı fark etmiyormuş; her ikisi de ölümlerden ölüm beğenmekte eşdeğerdeymiş.
Bizi en yüksek perdeden (Cumhurbaşkanı Celal Bayar) “Bu kış komünizm gelebilir!” tehdidiyle korkutup ABD’nin kucağına oturttular. ABD, sözde dost ve müttefikimizdi.
60’lı yılların bir kısım gençleri, ABD’nin gerçek yüzünü görüp halkı uyandırmaya çalıştıysa da ABD güdümündeki hükümetler, mahut gençlerin üzerinden silindir gibi geçtiler. Bununla da yetinmeyip, gençliği düşman kamplara ayırıp birbirine kırdırdılar.
Bu operasyonda kendi güdümlerine soktukları ‘derin devlet’i (ABD güdümündeki) kullandılar. Zira solculara karşı, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde (F. Gülen de bu dönemde devşirilip kullanışlı hale getirildi) ve birçok farklı dernekte karşıt sağcı(!) gençler bileniyordu. Böylece her çeşitten solcu derneğin karşısına, her çeşitten sağcı dernekler çıkarıldı.