Pazar yazıları -46-
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Muhakkak ki; Allahü teala bir kuluna nimet verirse, onun kullanılmasını, onun üzerinde olmasını, ondan istifade etmesini sever." Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği sayısız nimetlerin en...
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Muhakkak ki; Allahü teala bir kuluna nimet verirse, onun kullanılmasını, onun üzerinde olmasını, ondan istifade etmesini sever." Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği sayısız nimetlerin en büyüğü; şüphesiz ki İMAN nimetidir. Bu, öyle büyük bir nimettir ki, insan, bununla ebedi seadeti elde eder. Bundan dolayı buyurulmuş ki; "İman var, ne yok; iman yok ne var?!"
Büyüklerimiz; iman nimetinin, tatlı dille ve güler yüzle izhar edilmesi gerektiğini buyururlar. Zira, güler yüz, mü’min alametidir; çatık kaş, asık surat münafıklık alametidir. Şu hâlde, bu büyük nimetin üzerinde titremeliyiz; elden gitmemesi için çırpınmalıyız.
İman nimetini elinde tutmanın yegane şartı; hubb-i fillah, buğd-i fillahtır. Yani Müslümanları, Allahü tealanın dostlarını Allah için seveceğiz. Kâfirleri ve İslam düşmanlarını da Allah için sevmeyeceğiz; onlara buğz edeceğiz.
Ve yine hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Mü’minin neşesi yüzündedir."
Abdullah bin Mübarek (rahimehullah) hazretleri buyurdu ki: "Teberri etmedikçe, tevelli olmaz!" Yani, uzaklaşmadıkça dostluk olmaz. Şu hâlde; iman konusunda, önce buğd-i fillah edilir; kâfirler ve İslam düşmanları sevilmez. Sonra, Allahü tealanın sevgisi kalbe yerleşir. Kalp, Allahü tealanın düşmanlarını ne kadar sevmezse, Cenab-ı Hakk’ın sevgisi o kadar, o kalbe girer.
Nitekim İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri (kuddise sirruh): "Kalp, düşmandan kurtulunca, dostu talep etmeye ihtiyaç yoktur." (Dostun muhabbeti, kendiliğinden kalbe gelir) ve; "Kâfirlerden uzaklaşmak, en büyük ibadettir" buyuruyor. 6. Cilt, 217 ve 65. Mektuplar.
Mektubat’ın 6. Cilt, 65. Mektubunda, şu hadis-i şerif zikredilmektedir: "Enbiyadan bir Peygambere vahy olunup, zamanında mevcut bir abide gidip, senin 'zühd ve dünyadan kesilmen, ahirette nefsin rahat etmesi içindir. Allahü teala için olan ameli yaptın mı' dedikte, 'o amel nedir' diye sual edince; (Velilere dostluk, düşmanlara düşmanlık eylemektir) dedi."
Aynı mektupta, kâfirlerle nasıl geçineceğimiz de açıklanıyor; şöyle ki: "Kâfirlerle ahbaplık ve yakınlık üç türlüdür. Birincisi, kâfirlerin küfrüne razı ve onun için yakınlaşmaktır ki, küfürdür. İkincisi, zahir itibariyle (görünüşte) iyi geçinmektir, yasak değildir. Üçüncüsü, dinlerini batıl bilip, akrabalık veya sevgi neticesi meyl ve yardımdır ki, küfür değildir, fakat yasaktır."