Atatürk milliyetçisi değilim
Anayasa’yı çalışmaya başladığımıza ve MHP ile CHP de müzakere masasına 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilemez kelâmıyla “garanti” altına alınan ilk dört maddeye...
Anayasa’yı çalışmaya başladığımıza ve MHP ile CHP de müzakere masasına 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilemez kelâmıyla “garanti” altına alınan ilk dört maddeye ilişkin “kırmızı çizgiler”le oturduğuna göre şu sualleri sormak zorundayız:
1-Bu ülke insanının kendi arasındaki dayanışması neden “millî” olmak zorunda? Halkın insanî, dinî, meslekî, sanatsal dayanışma içinde olması Anayasa’ya aykırılık mı teşkil eder? (Bkz. Anayasa madde: 2)
2-Bir canlı organizma olmayan devletin, resmî dili ya da dillerinin adları olabilir ama “Devlet Türkçe konuşur” anlamına gelecek bir ifade Anayasa’da nasıl yer bulur? (Bkz. Anayasa madde: 3)
3-Neden Atatürk milliyetçiliğine bağlı olmakla yükümlendiriliyoruz? (Bkz. Anayasa madde: 2) Eğitim sistemimiz bizlere gırtlağımıza kadar “Atatürk milliyetçiliği” dayattığı için mi?
İtirazım var.
Atatürk milliyetçisi değilim ve hiçbir zaman da olmadım. Kürt, Çerkes, Laz, Boşnak vb. olmayı bir “fikir”olarak nitelendiren, “bu fikirlerle zehirlenmeye çalışılan vatandaş ve millettaşların geçmişten gelen bu yanlış adlandırmalara kapıldığı”nı söyleyen Atatürk’ün milliyetçilik konusundaki fikirlerini de hiç benimsemedim. Kemalizmin tüm argümanlarındaki o basmakalıp “Atatürk milliyetçiliği şoven değil, kültüreldir” tarzındaki lafları da ucuz bir asimilasyon taktiği olarak gördüm.
Kemalizmin inşacılarından Recep Peker’in sözleri de durumu teyid ediyor:
“Bizim aramızda yaşayan, politik ve sosyal bağlarla Türk milletine ait olan tüm vatandaşlarımızı kendi insanlarımız olarak düşünürüz: Aralarında Kürtçülük, Çerkeslik ve hatta Lazlık gibi fikirler ve duygular yerleşmiş olsa bile, onlar bize aittir. Mevcut yanlış anlayışlar mutlakiyet ürünüdür ve biz çabalarımızlabunları ortadan kaldırmayı görev sayıyoruz."