HDP’li bir anne ve oğlu…
Size bugün kişisel bir seçim hikâyesi anlatacağım.2 Kasım sabahı telefon acı acı çaldı.Öyle derler ya hep.Sabaha karşı yatmışım zaten, zar zor kalkıp açtım.Baktım ki solculuk...
Size bugün kişisel bir seçim hikâyesi anlatacağım.
2 Kasım sabahı telefon acı acı çaldı.
Öyle derler ya hep.
Sabaha karşı yatmışım zaten, zar zor kalkıp açtım.
Baktım ki solculuk yaptığımız dönemden çok sevdiğim (hâlâ da severim), deli dolu arkadaşım. O yıllarda sarı uzun saçlarını parkasının üzerine salar, pantolondan başka bir şey giymez ve genç kızdan çok kabadayı bir erkek gibi görünürdü. Ülkücülerle de iyi kavga ederdi doğrusu. Ağzını doldura doldura ve karşısındakine pek fırsat vermeden konuşurdu hep. Sözünün eri ve dürüsttür.
Onu aradan yıllar geçtikten sonra görünce tanıyamamıştım. Karşımdaki hayli şık ve zarif bir hanımefendiydi. Evlenmiş, oğlu olmuş. Bir şirketi vardı ve danışmanlık yapıyordu. Ama konuşmaya başladığında anladım ki arkadaşım sadece form değiştirmişti ve aynıydı.
Uzun yıllardır politik konularda hiç anlaşamıyoruz. Hatta yazıp söyledikleri bazen tahammül fersa boyutlarda oluyor. Eşi bile onu uyarıyor sık sık bu konuda. O sosyalistliğinin üzerine önce kemalizm sosu ekledi ve koyu bir din karşıtı oldu. Artı bir de HDP’ye gönül verdi.
Onunla konuşmayı ve tartışmayı sürdürebiliyorum çünkü meseleleri hiçbir zaman kişiselleştirmez ve sadece düşünce bazında tartışır.
Seçimden bir gün öncesine kadar Facebook’tan esti, gürledi, “İndireceğiz, kaçacak delik arayacaklar, ANAP gibi bitecekler, yargılanacaklar, hesap verecekler” diye yazdı.
Ama ben de aksi adamım, seçim gecesi baktım bunun face hesabına, derin bir sessizlik var.