Osmanlıyız demekle olunmuyor…
Son 40 yıldır Türkiye bir göç ülkesi oldu. Todor Jivkov’un zulmünden kaçan Bulgaristan Türkleri ile başladı. Ardından Saddam’ın bombaladığı 200 bin Kürt Irak’tan topraklarımıza...
Son 40 yıldır Türkiye bir göç ülkesi oldu. Todor Jivkov’un zulmünden kaçan Bulgaristan Türkleri ile başladı. Ardından Saddam’ın bombaladığı 200 bin Kürt Irak’tan topraklarımıza girdi. Ve son beş yıldır da Arabı, Kürdü, Ezidisi, Çerkesi, Hıristiyanı ile birlikte 2,5 milyonu bulan Suriyeli mülteciler. Bu arada politik-ekonomik nedenlerle çeşitli ülkelerden çalışmak üzere gelen yüz binlercesini saymıyorum bile.
Suriyeli mülteciler 29 Nisan 2011 tarihinde, Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısından girmeye başladıklarında sadece 252 kişiydi. Devlet aklının bu göçün artarak devam edeceğini öngörememesi beklenemezdi. Nitekim son beş yıldır mülteciler, Türkiye’nin en temel sorunlarından biri haline geldi. Mültecileri toplumsal hayata katma ve iskân sorunlarını çözme konusunda uzun vadeli ve vizyoner bir politikamızın olmadığını da yine bu son beş yılda gördük.
Sadece tüm dünyanın gıptayla baktığı göçmen kamplarını bundan ayrı tutabiliriz. Ancak göçmen kamplarında 300 bin sığınmacı kalırken 2,5 milyon Suriyelinin kalanı Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmış durumda. Önceki günkü yazımda da belirttim. Yüz binlercesi kayıt dışı ve merdiven altı çalışmakta. Bu konuda mevzuat ve uygulama yetersiz. Yaşadıkları yerler içler acısı. Aralarında akademisyenler, sanatçılar, bilim insanları var. Yardımlarla yaşayabiliyorlar.
Osmanlı imparatorluğu da çok göç alırdı. Ancak Osmanlı devletinde bu konuda gelişmiş bir devlet etme, krizi yönetme ve iskân politikaları oluşturma yeteneği vardı.
Bunu neden mi hatırlatıyorum?
Türkiye’de ve dünya basınında eserleri ya da konuşmalarıyla “Neo-Osmanlı” sözüyle birlikte anılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye krizinin ta başından beri içinde ve krizin çıkmaması için hayli çaba göstermiş bir isim. Türkiye’nin Suriye politikasının da bir bakıma mimarı.
Oysa tam da Suriye krizinin çıktığı momentte, geçmişte Osmanlı’nın ne yaptığına bakmak Türkiye açısından ufuk açıcı olabilirdi. Rus çarlığının sistemli olarak uyguladığı Çerkes Soykırımının ardından topraklarından göçe zorlanan 1,5 milyon Çerkesin iskânından söz ediyorum.