Bin yıla bedel bir yüzyıl
Büyük Millet Meclisi hükümetinin Dahiliye Vekili Ali Fethi (Okyar) Bey, Büyük Taarruz öncesi son kez diplomatik temaslarda bulunmak için 3 Temmuz 1922’de bir Avrupa seyahatine çıktı. Fethi Bey, önce Roma ve Paris’e...
Büyük Millet Meclisi hükümetinin Dahiliye Vekili Ali Fethi (Okyar) Bey, Büyük Taarruz öncesi son kez diplomatik temaslarda bulunmak için 3 Temmuz 1922’de bir Avrupa seyahatine çıktı. Fethi Bey, önce Roma ve Paris’e uğradı, son durağı ise Londra idi.
Aslında bu seyahatin hedefi ne Roma ne de Paris’ti. Fethi Bey’in asıl amacı, hazırlıkları devam eden Büyük Taarruz için İngilizleri oyalamaktı. Mustafa Kemal Paşa, Dahiliye Vekili’ne “İngilizleri bugünkü koşullar altında bir barış yapmaya niyetli olduğumuza inandır, onları Eylül ortasına kadar oyalamanı istiyorum” şeklinde talimat vermişti.
30 Temmuz’da Londra’ya varan Fethi Bey’e ne Başbakan Lloyd George, ne de bakanları randevu verdi. Fethi Bey, alt düzeyde bürokratlarla görüşmek zorunda kaldı. Fethi Bey, son çarpışmalarda İngilizlerin Yunanistan’a verdiği çok sayıda ağır silahın milli ordunun eline geçtiğini, bu silah ve cephane ile en az iki yıl daha savaşabileceğimizi anlatıyor, Türk taarruzu karşısında Yunanlıların tutunmayacağını söylüyordu.
O dönem New York Times’a yansıyan bir habere göre, Fethi Bey’i Londra’da kabul eden bir bürokrat, İngiltere’nin Yakın Doğu İlişkileri Masası Şefi, bu sözlere kahkahalar atarak cevap vermiş, “siz mi Yunan ordusunu Anadolu’dan atacaksınız” dercesine alay etmişti. Fethi Bey ise, “ben sizin gibi gülemiyorum, savaşta 2 milyon insanımızı kaybettik, kahkahalarınıza katılmamızı engelleyecek milyonlarca yetimiz var” diye yanıt vermişti.
Bu olay, Büyük Taarruzdan birkaç gün önce gerçekleşiyordu. Türk ordusu ile alay eden, Türk halkının acısını komik bulan emperyalistler, 31 Ağustos sabahı bambaşka bir dünyaya uyandılar…
Küstahça sevinçleri kursaklarında kaldı ama hedeflerinden pek de vazgeçmediler. Kimisi “Kemal’in devleti beş yıl bile yaşamaz” dedi, kimisi İkinci Savaşın pey akçesi yapmaya kalktı, kimisi “darbelerle dağıtırız” diye hesaplar kurdu… Küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti’ni, yaşaması mümkün olmayan bir varlık gibi görmek, eninde sonunda tasfiye edilecek bir arıza olarak tasnif etmek, küstah Batılılar arasında pek yaygın bir tutumdu.