Fedakar!
Yıllardır kafamı karıştırıp durur “fedakar” kelimesi. Yani bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçen kişi. Bu kelime, bir yandan...
Yıllardır kafamı karıştırıp durur “fedakar” kelimesi. Yani bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçen kişi. Bu kelime, bir yandan müthiş bir vericiliği anlatırken öte yandan da gizli bir bencilliği fısıldıyor bana. Bir kere fedakarlık konusunda hemfikir olacağımız ilk şey tamamen kişinin kendi kararı ve iradesiyle yapılmış olduğudur. Bir insan bir şeyi yapmak için karşı tarafça zorlanıyorsa buna fedakarlık denmez. Bu olsa olsa, uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçmektir. Türk Dil Kurumu buna “ödün vermek” diyor. Ancak fedakarlık mutlaka kişinin arzusunu içeriyor. Fedakar insan bir mağduriyet gömleği geçiriyor üstüne. Psikolojik üstünlüğü elinde tutuyor. Aslında bir amaç uğruna ve çoğu zaman kendisinden talep edilmemesine rağmen fedakarlık eden kişi istediğine ulaşırsa bunu bir nebze duygu sömürüsüyle yapmış oluyor. Öte yandan amacına ulaşamazsa müthiş bir mağduriyet havasına sokuyor kendini. Çevreden destek görüyor, sosyal olarak onaylanıyor ve bazen de karşısındaki kişiyi duygusuz, umarsız, hissiz yakıştırmalarına maruz bırakabiliyor. “Fedakarlık” yapan insan olası çıkarından, bir amaç uğruna feragat ederek bir işe kalkışıyor. Peki bir insan bunu niye yapar? Bunu, sadece “bir amaç uğruna” sözcük dizisini vurgulamak için soruyorum. Bir iş adamı, belli bir kar amacıyla bir iş kurduğunda bunun için bir yatırım bütçesi ayırıyor. Ve bunun sonucunda da yatırdığından daha fazla bir kazanım beklentisinde oluyor. Buna yatırım diyoruz. Fedakarlıkta, böyle bir verdiğinden fazlasını alma durumundan bahsetmek tabii ki haksızlık olur. Ama bir insa...