Hayırlısı...
Şu hayattan beklediklerimize bir bak ne olursun. Annemizden, babamızdan, kardeşimizden, sevgilimizden, öğretmenimizden, arkadaşımızdan ve hatta hayatın kendisinden beklediğimiz cevaplardan bahsediyorum. Ki bunlar yaptığımız ya...
Şu hayattan beklediklerimize bir bak ne olursun. Annemizden, babamızdan, kardeşimizden, sevgilimizden, öğretmenimizden, arkadaşımızdan ve hatta hayatın kendisinden beklediğimiz cevaplardan bahsediyorum. Ki bunlar yaptığımız ya da yapmadığımız ne varsa onlara karşı almayı beklediğimiz tepkilerdir. Yok arkadaş! Bizim cevap falan beklediğimiz yok. Yalnızca bizim arzu ettiğimiz olsun, temas ettiğimiz herkes pozisyonunu bizim düşüncemize paralel alsın istiyoruz. Sadece
duymak istediğimizi cevap olarak kabul edebiliyoruz. Kalbimize uğramayan hiç bir yanıt içimize sinmiyor. Çoğu zaman karşımızdakilerin duygularına da aldırmıyoruz. Herkes adına en doğru kararı verebileceğimize öylesine iman ediyoruz ki başka türlü düşünen herkesin aklından, niyetinden, kalbinden şüphe duyuyoruz. Nasıl olsa biz bizeyiz; anlayışlı, duygudaş, olgun maskelerimizi kaldırıyorum. Şimdi sorsalar, güya koşulsuz bir teslimiyetle “her şeyin hayırlısı” deyiveririz.
Yalan kardeşim! Sen de biliyorsun ki bu koca bir yalan. Bencillikle bezeli düzeninde dünyanın, her şeyin hayırlısını istiyormuş gibi dursak da asıl istediğimiz şu: Gönlümüzden geçen neyse hayırlısı o olsun. Oysa şu düşük menzilli
öngörülerimizle birkaç adım sonrasını asla göremiyoruz. Ve bu garip bir durum da değil. Hele ki dünyada yaşamak gibi karmaşık süreçlerde bir sene sonrasını bile öngörebilmek çoğu zaman şansla açıklanabilir. Ancak bu, gelecekle ilgili plan yapılamaz demek değildir. Muhakkak ki insan geleceğe yönelik tasarımlar yapıp, ileri yaşlardaki hayatını giydirmeyi deneyebilir. Tanrı’nın rızasını alacak olan
ömür; insanın ruhuna yakışan hayatı giydiğidir. Ancak sen bu planları yaparken, dünyanın herhangi bir yerinde, bir başkasının seneler önce attığı bir adım, 20-30 sene sonr...