Masumduk hepimiz!
Balta girmemiş bir ormanı anlatıyor çoğumuza “masumiyet.” Hiç giyilmemiş bir ayakkabıyı,hiç kullanılmamış bir kıyafeti... Deneyim dediğin şeyin sıcağından ağzı...
Balta girmemiş bir ormanı anlatıyor çoğumuza “masumiyet.” Hiç giyilmemiş bir ayakkabıyı,hiç kullanılmamış bir kıyafeti... Deneyim dediğin şeyin sıcağından ağzı yanmış bütün insanların. Masumiyeti korumak için yaşamamak gerektiğine inanıyor herkes. Yaşadıkça aynı saflıkta kalamaz insan düşüncesi iyiden iyiye oturmuş herkesin belleğine. Yani yaş aldıkça pirüpak kalabilmenin tek şartı herkesten ve her şeyden izole edilmiş bir hayat yaşamaktır deniliyor. Kısaca bir imkansızlıktan bahsediliyor.Kimisine hayata karşı bir direnç göstermeme halini anlatıyor masumiyet, kimisine ise direnç gösterenlere anlam bile verememeyi... Kimisinin kafasında gerçek dünyadan ziyade idealize edilmiş sanal bir alemde yaşamayı biçimlendirirken kimisine huzuruna özenilecek bir yalnızlığı tarifliyor.
Masumiyetlerinde hem fikir olduğumuz yegane insan grubu bebekler. Henüz hiç arkalarından dolanılmamış çünkü; yüzlerine gülerken kuyularını kazmamış kimse. En güzel hayallerine kan doğranmamış, yarı yolda bırakılmamışlar henüz. Suyun fazlasının insanı boğduğunu, ateşin harlısının yaktığını deneyimlememişler daha; yüzlerine zehir zemberek konuşulmamış.
En güvendikleri kişi karşı tarafın şahidi olmamış, seviştiklerinin dudaklarını başka dudaklar ıslatmamış. Çıkar çatışmasının insanı nasıl çirkinleştirebileceğine şahitlik etmelerine uzun zaman yok ama henüz maddi edinimler için bir uğraş vermediklerinden kalpleri nasırlaşmamış. Dolayısıyla masumiyet bir konu değil bebekler için, fabrika ayarı. Tanrının ceplerine sıkıştırdığı ilk sermaye... Işık hızı aleminden bir miras... Cennetten bir yolluk...
Aslında burdan bile ortaya çıkmıyor mu hayatın amacı? Doğduğun gün elinde olana sahip çıkabilsen yetecek gibi. Belki de bizden tek beklentisi bu Tanrı’nın;...