Boş konuşan kelimeler
https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/tracGeçtiğimiz aylarda katıldığım konferansın ardından sohbet ederken, gençlerden biri “günümüz dindarlarının en büyük sorunu nedir”...
Geçtiğimiz aylarda katıldığım konferansın ardından sohbet ederken, gençlerden biri “günümüz dindarlarının en büyük sorunu nedir” diye sormuş, ben de yanıt olarak “unutmak” demiştim. Biraz ukalaca gelebilir ama meseleyi itikadı yönünden ele alma cüretini gösteremezdim zaten. Kastım da “dini, dindarlığı unutmak” değildi. Karşılıklı konuşarak uzak ve yakın geçmişin üzerine sünger çeken rahatlığa vurgu yapmıştım. Dahası da var, geçmişi unutmak, bugünün olmasa da geleceğin problemi olarak bizi bekliyor.
Demem o ki bu ülkede; Cumhuriyet’in kurulmasının hemen akabinde, -çok değil bir kaç sene önce vatanı için canını ortaya koyan- halktan İslam’ı hakkıyla yaşamak isteyenlere, Kur’an okuyanlara, öğretenlere, öğrenenlere, ezanı Arapça okuyanlara çok ağır zulümler edildi. İdamlar, infazlar, itibar suikastları, tahkirler yıllarca sürdü. Sonra siyasi iklim değişti bir ferahlama oldu. Ezan aslına döndü, din öğretimi serbestleşti, imam hatip mektepleri açıldı derken bu kez de “Laiklik” ilkesine dayandırılan kamusal yasaklar dönemi başladı. Okullarda başörtüsüne müsaade edilmedi. Din eğitimi engellendi. İbadetin, ezanın Türkçe yapılması tartışıldı. Dindarlar bir kez daha ve bu kez; medya, siyaset ve bürokrasinin gadrine uğradı. 28 Şubat daha “dün gibi” değil mi?
O halde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, bu ülkede; camilerin kapısına kilit vurulduğunu, camilerin ahıra çevrildiğini, vatandaşların Kur’an’ı Kerim öğrenmesinin yasaklandığını hatırlatması ve tüm zulümlerin laikliğe dayandırılarak yapıldığına dikkat çekmesi birilerini neden çok fazla rahatsız etti?
Kaç gündür hop oturup hop kalkıyorlar. İlginçtir, isim isim saymaya gerek yok. Lakin hepsi de daha dün başörtüsü yasağını gözlerinden ateş saçarak savunan siyasetçiler, gazeteciler sözde aydınlar. Bir an düşündüm, o kabus gibi günleri hatırlamak ve de kendileriyle yüzleşmek istemiyor olabilirler mi? Bu durumda, “tamam o günler yaşandı, hatalar yapıldı. Biz şimdi bugünlere bakalım. Hep birlikte müreffeh Türkiye’yi inşa edelim” demeleri gerekiyordu. Yok, yok! Bildiğimiz laik atak geçiyorlar. Herkesle hemhal olma, her görüşü göğsünde yumuşatma siyaseti güden Ekrem İmamoğlu’nun pozisyonu ise sıkıntılı. Aşağı tükürse, laikliği inanç biçimine dönüştüren ve İslam karşıtlığıyla kodlanmış partisi CHP, yukarı tükürse oylarını almak zorunda olduğu dindarlar var. Bu durumda İmamoğlu’nda vücut buldurulan yenilenmiş liberal düşünceye göre, en doğru olanı, herkese kırmızı karanfil dağıtıp, geçmişi unutmak!
İyi de laiklik ilkesi, anlamı ve yaptırım gücüyle yerli yerinde duruyor. Bırakın değişmesini, geçmiş yaptırımlarının hatırlatılmasına bile yanaşmıyorlar. Oysa bizler 28 Şubat’ı, biraz da “unutalım gitsin” iyimser-liğindeyken yaşamadık mı? Onun da üzerine kendince sünger çekenler oldu. Benzer nefret iklimi bu sefer, Gezi olayları sürecinde oluşmadı mı?