Alaçatı/siyaset dansı
HAFTA SONU iki gün boyunca Alaçatı’daydım.Çeşitli ortamlarda bulundum.Bir kez bile “N’olacak bu hükümet meselesi” diye soran olmadı. Komşu masalarda, kumda da, çarşı pazarda da kulağıma bu...
HAFTA SONU iki gün boyunca Alaçatı’daydım.
Çeşitli ortamlarda bulundum.
Bir kez bile “N’olacak bu hükümet meselesi” diye soran olmadı.
Komşu masalarda, kumda da, çarşı pazarda da kulağıma bu konuda konuşmalar kulağıma çalınmadı.
Daha çok...
“Turizmin henüz hareketlenmediği” muhabbeti yapılıyordu.
İnsanlar neşeliydi.
Esnaf güler yüzlüydü.
Sabahın 7’sini geçtiği halde bazı diskolardan hâlâ “dam dam... dam dum” müzik yankılanıyordu ki bu gerçekten sinire de uykuya da zarar...
Elbette saat 12’de, 1’de müziği kesen mekânlar çoğunlukta.
Doğrusu...
“Ramazan” da pek hissedilmiyordu.
Sanılmasın ki sadece mekânlarda “partileyen” gençlikten bahsediyorum.
Kasabanın tamamında ister hava deyin, ister psikoloji, herkes için gözlemim bu.
Ertuğrul Özkök birkaç yazısında ve “Yedi Büyük Günah” kitabında bir “Ege Cumhuriyeti” tasvir eder.
Gerçekten temelsiz bir hayal coğrafyası değil.
Ege insanı hayli farklı.
Büyük çoğunluğu göçmen kökenli.
Girit’ten, Selanik’ten, Makedonya’dan, Bosna’dan, Karadağ’dan (Montenegro) hatta Bulgaristan’dan kopup gelmiş ailelerin çocukları.
Genellikle “evlad-ı fatihan” denilenlerden. (Boşnaklar evlad-ı fatihan değildir.)
Yani...