Terim ve Arda
Şu satırlar yazılırken “Türkiye-Çek Cumhuriyeti” maçına birkaç saat kalmıştı.Hiç de iyimser değiliz ama bir “mucize” umudu her şeye rağmen kalplerimizde...
Şu satırlar yazılırken “Türkiye-Çek Cumhuriyeti” maçına birkaç saat kalmıştı.
Hiç de iyimser değiliz ama bir “mucize” umudu her şeye rağmen kalplerimizde hâlâ.
......................
Çek ve futbol denince yılların ötesinden acı yüklü travmam tırmalamaya başlıyor içimi.
Bir Çekoslovakya (o zaman henüz Çekler ve Slovaklar iki ayrı devlet kurmuş değillerdi) Türkiye maçında aldığımız yenilgi ve çok kötü oyunumuz öylesine üzmüştü ki futbola küsmüştüm.
Çok yıllar ne milli maçlara ne Galatasaray’ımın maçlarına gitmedim.
Oysa...
Daha ilkokula bile başlamadığım çocuk halimle babamın elini tutar stadyuma giderdik.
Galatasaraylı oluşum da ilkokul öncesidir.
Mahallemizin büyüğü Vural Yücel atletti.
Bizi stadyuma götürmüştü.
Galatasaray formasıyla koşuyordu.
O gün 400 metre şampiyonu oldu.
Ben de o hayranlıkla “Galatasaraylı...”
.......................
Futbolla barışmam, Fatih Terim’in Galatasaray’ın başına geçmesiyle başladı.
Galatasaray’a sadece Türkiye’de üst üste şampiyonluklar kazandırmakla kalmadı, Avrupa kupasına da sarı kırmızı renkleri yansıttı. (Avrupa kupası o zamanlar UEFA kupasıydı.)
Fatih Hoca’nın kurduğu takım, o gittikten sonra bile başarısını sürdürdü.
Monaco’da Avrupa Şampiyon Kulüpler Şampiyonu Real Madrid’i devirerek “Avrupa’nın Süper Kupası”nı kaldırdı.
O gece Monaco’da demirleyen Savarona Yatı’ndaki şampiyonluk partisinde ayaklarımız yerden kesilmişti sanki.