Geçmişe yolculuk!
Planın yoksa, belli düzen içinde kritik görevdekiler “sıradan”laşmışsa, puan kaybı ve hatta mağlubiyet de kaçınılmaz hale geliyor İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe adına yazacak olumlu bir...
Planın yoksa, belli düzen içinde kritik görevdekiler “sıradan”laşmışsa, puan kaybı ve hatta mağlubiyet de kaçınılmaz hale geliyor
İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe adına yazacak olumlu bir aksiyon aradık, bulamadık. Perşembeyi kendine mazeret etmiş görünen, yürüyenler takımıydılar. Topu tutmak, oyunu kontrol etmek, pas ile rakip sahaya yerleşmek veya hücumda çoğalmak Antalyaspor'un hanesindeydi. Maçı seyirci olarak yaşamayı tercih eden bir kadro vardı. Advocaat da yorgunluk kısmına öfkeliydi. Maç öncesinde, "Sabah 7'de kalkıp, bütün gün çalışan adam yorulur" diyordu. Ama bu duruş bile sahadakileri sorumluluk almaya niyetlendirmedi. Topu ileriye şişir, birisi koşup belki yakalar taktiğini kabul ettiler. Topal ve Sousa orta sahayı bile zor geçti. Çünkü ön taraf ne top tutabildi, ne de takımı ileriye taşıdı.
İkinci yarıda farklı bir düzen bekliyorduk. Biraz daha canlandılar, daha önde kalmaya ve rakibe baskı yapmaya başladılar. Bu da ceza alanı çevresine etkili gelmelerini sağladı. Pozisyonlar da bulmaya başladılar ve Antalyaspor'un tempolu oyunundan doğan yorgunluktan yararlanmayı istediler.
Kazanma serisi ile yarattıkları hava ve iddianın, üst tarafa yaklaşmak için yakaladıkları fırsat haftasında patinaj yapması heves kırıcı elbette. Ama bir-iki oyuncu değil, neredeyse tüm kadronun "Vazgeçmiş" hali, performansın nedenleriyle ilgili bir genelleme yapılmasını da zorunlu kılıyor.