Artırılmış gerçeklik perakendeyi dönüştürür mü?
Geçen gün, Faruk Eczacıbaşı’nın, tam zamanında çıkan kitabı, “Daha Yeni Başlıyor”u okurken, aklıma iki konu takıldı.Lafa oradan başlayayım. Birincisi, insan, elinde olmadan elli küsur...
Geçen gün, Faruk Eczacıbaşı’nın, tam zamanında çıkan kitabı, “Daha Yeni Başlıyor”u okurken, aklıma iki konu takıldı.
Lafa oradan başlayayım. Birincisi, insan, elinde olmadan elli küsur yıllık hayatında ne çok alt üst oluş gördüğünü düşünüyor. Sayın Eczacıbaşı, tatlı tatlı kendi yaşamı süresince Türkiye’de ve dünyada nelerin değiştiğini, bunlara nasıl baktığını anlatıyor. İkincisi ise hakikaten “her şey daha yeni başlıyor” gibi geliyor. Bu kitabı tek bir yazıyla anlatamayacağım çünkü konuşacak çok konu var. Ama bugün gelin şu “her şey daha yeni başlıyor” hissi ile ilgili bir giriş yapayım.
Neden daha yeni başlıyor gibi geliyor? Biz dünyadaki teknolojik değişimden bahsederken, öncelikle değişimin hızına vurgu yapmayı seviyoruz. Bir nevi, “teknoloji dünyamızı büyük bir hızla değiştiriyor”, demeyi seviyoruz. “Haydi, çabuk olun, gecikiyoruz” demeyi bir nevi. Tamam. Ben özellikle seviyorum. Ama şu son yirmi yıla bakarsanız, aslında teknolojik değişim dünyamızı söylendiği kadar hızlı değiştirmedi. Artık bütün alametler belirdi. Bundan sonraki değişim bundan öncekinden daha hızlı olacak gibi duruyor doğrusu.
Neden? Mesela, perakende sektörü söz konusu olduğunda değişim bugüne kadar bir nevi kaplumbağa hızıyla ilerledi. Amerikan örnekleri verirsem eğer Barnes & Noble küçüldü. Radio Shack gitti. JCPenney’e gidemez olduk. Ya Circuit City. Bir sürü AVM (Alışveriş merkezi) biçim değiştirmek zorunda kaldı, kimileri kapandı. Ama yine de mesela Amerika’da elektronik ticaretin toplam ticaret içindeki payı 2014 yılında yüzde 6,4 civarında. 2000 yılında ise yüzde 0,9. Yani elektronik ticaretin payı dört yıl içinde yaklaşık 7 kat artmış. Diğer yandan aynı dönemde, toplam perakende ticaret yüzde 55 oranında artmış. Elektronik ticarete yöneliş hızlı ama sonuçta 15 yılda gelinen nokta hala çok küçük ve yavaş yani. Merak edenlere, Ali Hortaçsu ve Chad Syverson’un 2015 yılında Amerikan perakende sektöründeki değişimi anlattıkları çalışmalarını öneririm. Halbuki, elektronik ticaret aslında hiç de yeni bir kavram değil. 1990’lı yıllardan beri etrafta elektronik ticaret uygulamaları var. Hatırlayın o dönemde borsadaki ilk dot-com balonu bu tür şirketlerle ilgiliydi. Amazon’un bir sanal kitapçı olarak ortaya çıkışı 1994’ten kalma değil mi zaten? Öyle. 1990’lı yıllarda, “bütün bu AVM’ler kapanacak” havası çok yaygınken, şimdi 20 yıl sonra geldiğimiz noktada elektronik ticaretin toplam perakende içindeki payı ancak yüzde 10’lara ulaşmaya başladı. Amerikan örneğinden giderseniz.
Öyle anlaşılıyor ki, her kuşağın kendi alışkanlıkları, öncelikleri var. Değişim imkanı ne kadar yüksek olursa olsun, dönüşümün olabilmesi için çok sayıda tüketicinin alışveriş alışkanlıklarını kalıcı bir biçimde değiştirmeye karar vermesi gerekiyor. Ortada bir nevi kültürel dönüşüm de var. Elektronik ticaret ilk geldiğinde “ben kitabı elime alıp, içine bakmadan satın almam” ekolü vardı. Şimdi kitabın bir bölümünü okuma cihazınıza bedava indirip, beğenirseniz satın alabiliyorsunuz. Ne diyeyim? Tabii, “elim kağıda değmeden olmaz” ekolü için halen yapacak bir şey yok. Ama o da her kitap için gerekmiyor.
Doğrusu bu aralar, elektronik ticareti en hızla uçuracak yolun, artırılmış gerçeklik olabileceğini düşünüyorum. Mesela, İskandinav mobilya mağazası IKEA’nın Ikea Place diye bir uygulaması var. Akıllı telefonunuza indiriyorsunuz, seçiyorsunuz alacağınız koltuğu sonra evinizin hangi köşesine yerleştirmek istiyorsanız, ekranda 3 boyutlu bir biçimde oraya koyuyorsunuz. Koltuğun evde nasıl duracağına, mağazaya gitmeden karar verebiliyorsunuz. Sephora’nın da benzer bir uygulaması var mesela. Yüz sizin yüzünüz, bir nevi ayna ve istediğiniz makyajı yapıyorsunuz akıllı telefon ekranında. Bu tür uygulamaların giysi için olanı da var, ekranda boydan boya siz ve durmadan elbise değiştiriyorsunuz.