Cambdrige Analytica bana Prokrustes’i hatırlatıyor doğrusu
Dinledikçe daha çok öyle hissediyorum. Cambridge Analytica şirketi Eski Yunan mitolojisindeki Prokrustes’e benziyor. Dijitalizasyonun karanlık tarafında, pek çok şeyin yanı sıra Prokrustes’in yatağı da bulunuyor bu...
Dinledikçe daha çok öyle hissediyorum. Cambridge Analytica şirketi Eski Yunan mitolojisindeki Prokrustes’e benziyor. Dijitalizasyonun karanlık tarafında, pek çok şeyin yanı sıra Prokrustes’in yatağı da bulunuyor bu durumda. Aslında veri analitiği şirketlerinin, bu dijital iz sürücülerin, ille de Prokrustes’e benzemeleri gerekmiyor. Fakat Amerika’da Trump, İngiltere’de Brexit kampanyasına destek sağlayan Cambridge Analytica, Prokrustes’e, o eski zaman eşkıyasına çok benziyor doğrusu. Çok değil, 10 yıl içinde geldiğimiz nokta bu.
Eskiden böyle değildi. 2007 yılında Steve Jobs Apple şirketi adına yaptığı sunumla ilk akıllı telefon olarak iPhone’u daha yeni tanıtırken, Facebook’un kullanıcı sayısı daha 30 milyon kişi kadardı. Şimdi Ocak 2018 itibariyle, Facebook kullanıcılarının sayısı 2.2 milyara yükselmiş. Facebook sosyal medyada önemli bir platforma dönüştü. O platform, bu kadar insanı bir oraya bir buraya yönlendirebiliyor, etkileşim içinde tutuyor. Çevrim içi (online) olmalarına imkan sağlıyor. 2.2 milyar insan, dijital aleme Facebook vasıtasıyla dokunuyor. Dokundukça iz bırakıyorlar. Facebook elbette tek mecra değil. Google var. Amazon var. Twitter, Instragram, Snapchat, Baidu, WeChat, AliBaba var. Çok var. Hepsi de milyarlarca insanın dijital çağa dokunmasına ve çevrim içi olmasına imkan sağlıyorlar.
Bu kadar insan oraya buraya dijital iz bırakmaya başlayınca, bu durumun reklamcıların ilgisini çekmemesi düşünülemezdi. Nitekim başından beri hep öyle oldu. Ama şimdi ortada bir niteliksel değişim var. Yapay zeka ile artan imkanlar her şeyi olduğu gibi reklamcılığı da değiştiriyor. Eskiden etrafta online reklam şirketleri vardı. Dijital izleri sürerek reklamları kimlere doğru yönlendireceklerine bakarlar, şirketlerin reklamlarını doğru hedeflere yönlendirirlerdi. Eskinin siyasi reklamları da böyleydi. Size nereye yönelmeniz gerektiğini söylerlerdi. Videonuzu, reklam afişinizi oraya atardınız. Şimdi öyle değil. Şimdinin online reklam şirketleri zaten kendilerini o günkü reklam şirketlerinden de ayırıyorlar. Onlar veri madenciliği/analitiği üzerine odaklanmış teknoloji şirketleri artık. Eskiler Prokrustes’e benzemiyorlardı. Yeniler öyle. Nitelik değişimi dediğim bu işte.
Siz her tuşa dokunduğunuzda, bir iz bırakıyorsunuz bilgisayarınızla. Aynı şeyi akıllı telefonunuzla da yapıyorsunuz. İşte veri madenciliği/ analitiği şirketleri de dijital çağın iz sürücüleri olarak pıtrak gibi bitiyorlar. Ne yapıyorlar? Her yerden gürül gürül akan veri nehirlerinden özellikle “size ait” verileri hızla ayrıştırabiliyorlar. “Siz”in tuşa basışınızdan, psikolojik durumunuz tahlil edebiliyorlar. Neye sinirlendiğinizi, neden korktuğunuzu, neden hoşlandığınızı bilebiliyorlar. Sonuçta ayrıca farklı mecralarda bıraktığınız izlerin tamamını bir araya getirip bütüncül bir analiz de yapabiliyorlar.
Yandaki grafikler, veri analitiği şirketlerinin, kişisel verilerden hareketle ne tür analizler yapabildiklerini gösteriyor. Ortada konuyla ilgili bir sürü akademik çalışma var sonuçta. Mesela Facebook’ta “like” tuşunu kullanışınızdan yüzde 85 başarıyla hangi siyasi partiye oy attığınızı bilebiliyorlar. Yüzde 95 olasılıkla hangi milletten olduğunuzu da tahmin edebiliyorlar. Cinsiyetinizi, cinsel tercihlerinizi, anne babanızın boşanmış olup olmadığını filan hep tahmin edebiliyorlar.
Yetmiyor. Tuşa basma ritminden sinirli mi, sakin mi, dinlenmiş mi yoksa yorgun mu olduğunuzu analiz edebiliyorlar. Bu durumda nereleri gezdiğinizi yanına ekleyebiliyorlar. Çevrim içi iken, neleri izleyip, neleri okuduğunuzda daha fazla kızdığınız ya da mutlu olduğunuz üzerine de laf edebiliyorlar. Çalışmayı okuyunca benim bozuk iPhone nedeniyle bir türlü tuşa basamayışım acaba nasıl duruyordur diye meraklandım mesela. (http://www.pnas.org/content/ 110/15/5802)