Şimdi bundan sonra ne yapmak gerekir?

Çalkantılı günlerden geçiyoruz. Geçen Pazartesi 1 Amerikan doları, 5,15 Türk lirasıydı. Bu Pazartesi ise 6,90 oldu. Arada 7’nin üzerini de gördük. Bugün Perşembe. Dolar 5,80’lere doğru geriledi. Bu...

Çalkantılı günlerden geçiyoruz. Geçen Pazartesi 1 Amerikan doları, 5,15 Türk lirasıydı. Bu Pazartesi ise 6,90 oldu. Arada 7’nin üzerini de gördük. Bugün Perşembe. Dolar 5,80’lere doğru geriledi. Bu yılın başından beri lira, dolar karşısında yaklaşık yüzde 50’den fazla değer kaybetti. Arada değer kaybı yüzde 80’lere varmıştı. Şimdi daha bir sakiniz. Hazır piyasalar azıcık sakinleşmişken, geçen hafta başladığım “Şimdi Türk lirası için ne yapmak lazım?” konusuna devam edeyim, müsaadenizle. Hem de bu haftanın başında alınan tedbirleri de bir çerçeveye yerleştireyim.

Önce durum tespiti ile başlayayım: Şimdi neredeyiz? Tespiti yapmak çok zor değil aslında. İktisat literatüründe, gelişmekte olan ülkelerde döviz krizleri üzerine geniş bir bölüm bulunuyor. Hadise, bizim başımıza ilk kez gelmiyor. Daha önce, 2001 yılında da benzer bir sürecin içinden geçmiştik. Bu tür hadiselerde, esas ile çalkantıyı alevlendiren tetikleyici mekanizmayı birbirine karıştırmamak gerekiyor öncelikle. Tedavi üzerine odaklanırken, esası gözden kaçırmamakta fayda var.

“Borç yiyen kesesinden yer.”

2001 krizinde hadisenin esası, kamu borç stokunun büyüklüğünün en sonunda banka bilançolarını delmesiydi. Banka bilançolarında hem yabancı para cinsinden açık pozisyon vardı hem de uzun vadeli varlıkları kısa vadeli araçlarla fonluyorlardı. Onun için sonraki hasar kaldırma ve onarım faaliyetleri esas olarak bankacılık reformu adı altında yapılmıştı. Esas mesele oradaydı.

Bu kez özel sektörün borçlarından kaynaklanan bir birikim söz konusu. Ben mıntıka temizliği ve onarım faaliyetlerinin merkezinde bu kez özel sektör borçlarının olması gerektiği kanaatindeyim doğrusu. Ana meseleler ortada. Bir nevi Anadolu Yaklaşımı ile özel sektör borçları yeniden yapılandırılmadan olmaz. Özellikle “Yap İşlet Devret (YİD)” projelerinden kaynaklanan özel sektör borçları ve kamunun bu alandaki yükümlülükleri gözden geçirilmeden hiç olmaz. Esasa geldiğimizde bu konuya daha ayrıntılı bakmak gerekecek. Şu anda, “Borç yiyen kesesinden yer.” atasözünü bir kez uygulamalı olarak öğreniyoruz.

Döviz piyasalarındaki çalkantıyı alevlendiren tetikleyici mekanizmanın geçen sefer ne olduğunu artık iyi biliyoruz. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, dönemin Cumhurbaşkanının dönemin Başbakanına fırlattığı bir anayasa kitapçığı ve toplantı sonunda dönemin Başbakanının kameralar karşısına geçip devletin tepesinde bir yönetim krizi olduğunu açıklaması, bardağı taşıran son damla olmuştu. Hatırlatırım. Döviz piyasalarındaki hareketlilik o hadiseden sonra nitelik değiştirmişti. Bu kez de, mesela, Hazine’nin borçlanmak için vade kısaltması gereken benzer niteliksel değişimleri gözleyebildiğimiz bir farklı sürece girdik bu hafta. Neden böyle oluyor? O anayasa kitapçığı hadisesi, “Bunlar neyle karşı karşıya olduklarını bilmiyorlar.” kanaatini güçlendirmişti de ondan. Şimdi bu kez tetikleyici mekanizma, Amerikan Başkanı Trump’ın twitleri midir, yoksa sadece bir konuşma mıdır? Rivayet muhtelif.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türk lirası artık kurtulmuş sayılır mı? 01 Ekim 2018 | 581 Okunma Ali Rıza Amca yine derin bir merak içindeydi 24 Eylül 2018 | 399 Okunma Para bol bulamaç olunca, yatırımcı ne yapar? 17 Eylül 2018 | 228 Okunma Bütün bu işin Türkiye’nin ihracatına bir faydası olur mu? 10 Eylül 2018 | 157 Okunma Aslında Y kuşağının işi daha zor 07 Eylül 2018 | 343 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar