Diyelim ki Erdoğan diktatör oldu...
Geçenlerde bir grup Avrupalı solcu entelektüelle sohbet ettik. Konumuz Türkiye’deki son gelişmelerdi. 15 Temmuz’dan sonra on binlerce kişinin memuriyetten atılması yahut tutuklanması… Erdoğan’ın tarz-ı...
Geçenlerde bir grup Avrupalı solcu entelektüelle sohbet ettik. Konumuz Türkiye’deki son gelişmelerdi. 15 Temmuz’dan sonra on binlerce kişinin memuriyetten atılması yahut tutuklanması… Erdoğan’ın tarz-ı idaresi…
Avrupalı muhataplarım, evvela, “Hükümet bu on binlerce kişinin Gülen’le irtibatını bu kadar kısa bir zaman zarfında nasıl tespit etti?” diye sordular ve FETÖ bahanesiyle bütün Erdoğan muhaliflerinin tasfiye edildiğine dair iddiaları dile getirdiler. Kendi içinde çelişkili bir akıl yürütmesi. “Bütün Erdoğan muhalifleri”nin bu kadar kısa bir zaman zarfında tespit edilebileceğine ihtimal verilebiliyor da, kimlerin Gülenci muhalif olduğunun tespit edilebileceğine mi ihtimal verilemiyor? Muhaliflerin öteden beri fişlendiği düşünülüyorsa, Gülenci muhaliflerin de öteden beri fişlendiği niye düşünülmüyor? Muhalifler fişlenirken, onların hangi cenahtan olduğu da belirtilmez mi? Meselenin gayet basit olduğunu, son on senede yapılan sayısız memuriyet sınavında sorular örgüt mensuplarına yahut taraftarlarına önceden verilip on binlerce kişinin bu sahtekârlık marifetiyle devlete yerleştirildiğinin kanıtlandığını ve bu kişileri tespit çalışmalarının iki senedir devam ettiğini, Gülencilerin hükümetle aralarının iyi olduğu dönemdeki bazı Gülenci kadrolaşmaların ise hükümetçe zaten öteden beri bilindiğini, 17/25 Aralık’tan sonra -Gülencilerin terörist bir grup olduğunun resmen kabul ve ilan edilmesiyle beraber- tabii ki gizli/açık tahkikat ve ‘fişlemelerin’ de yapıldığını, dolayısıyla devletin bu müktesebata öteden beri sahip olduğunu söylediğimde, Avrupalı muhataplarım şaşırdı. Sınav sorularının çalınması meselesinden hiç haberleri yokmuş. Okudukları gazeteler Avrupa’nın en saygın gazeteleri, ama o gazetelerde bu bilgiye rastlamamışlar işte.