Hep kahır, hep kahır...
Memleketin gidişatındaki fenalıklardan bahsetmediğim her yazıma sinirleniyorsun. Fenalıkları da yazıyorum; ama her gün yazmayınca kesmiyor seni. İki elini beline koyup müstehzi bir edayla diyorsun ki: ‘Ne oldu Hakan Efendi?...
Memleketin gidişatındaki fenalıklardan bahsetmediğim her yazıma sinirleniyorsun. Fenalıkları da yazıyorum; ama her gün yazmayınca kesmiyor seni. İki elini beline koyup müstehzi bir edayla diyorsun ki: ‘Ne oldu Hakan Efendi? Dün o fenalığı yazınca kulağını çektiler herhalde. Bugün böyle alâkasız bir mevzuda yazdığına göre…’ Yahu, o alâkaya kendi isteğimle çay demlemiş olamaz mıyım? Bırak da rahat rahat içeyim şu çayı. *** Hele sevinçli bir yazı yazdım mı küplere biniyorsun. İstiyorsun ki hep kahır, hep kahır olsun yazılarımda. Benim yazılarımda, onun yazılarında, şunun yazılarında, bunun yazılarında; hep kahır, hep kahır… Tam kadro ve mütemadiyen kahır… Bir de Fas’taki iftar geleneğinden filan bahsetmiyor muyum? Öfkeden çatlıyorsun ‘Dolar 5 liraya çıkarken bu ne lan!’ diye. Doların yükselişinden ben de muzdaribim; ama hayatta ızdırap vermeyen şeyler de var işte, ne yapayım? *** Belli ki sen 7/24 kahrediyorsun ve öyle yapmayanları boğasın geliyor. Kahra ara verilmesine hiç tahammülün yok. Şimdi “Selamun aleyküm” desem, “Ne selamı kardeşim? Selam mı bıraktılar memlekette? Esenlik mi bıraktılar?” diye bağıracaksın.