Suriye tartışmasına devam
Geçen yazımda, Hür Suriye Ordusu’nun halihazırda sadece Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde var olduğunu (İdlib’i de ekleyelim) ve sadece Türkiye’nin tayin ettiği sınırlar dahilinde hareket...
Geçen yazımda, Hür Suriye Ordusu’nun halihazırda sadece Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde var olduğunu (İdlib’i de ekleyelim) ve sadece Türkiye’nin tayin ettiği sınırlar dahilinde hareket edebildiğini belirtip, ‘Bu orduya muhacirlerden yüzbinlerce yeni askerin katılabilmesi için gereken alt yapı mevcut olmadığı gibi, o kadar askere ihtiyaç duyulan cepheler de yok’ demiştim. Bazı okurlar, Hür Ordu’nun geçmişte pek çok cephede savaştığını hatırlatıp ‘O zamanlar eli silah tuttuğu halde bu cephelerde savaşmak yerine ülkemize kaçan Suriyelilere ne demeli?’ diye sordular. ‘Muhalifler kazanamayacakları bir savaşa niye girdiler ki?’ diye soranlar da oldu. Öyleyse 2012-2013’e dönelim… Suriye topraklarının yarıdan fazlasına Hür Ordu ve diğer mutedil gruplar hakimdi. Halep’in göbeğine devrim bayrağını diken, Hama ve Humus’ta da büyük ölçüde hakimiyet sağlayan, Rakka’yı tamamen kontrol altına alan, Şam’ın etrafındaki birçok ilçeyi de ele geçiren, aynı zamanda Ürdün sınırına yakın yerlerde de fırtına gibi esen, rejimi kuşatma altına alan ve dahî rejimin kalbine başarılı taarruzlarda bulunan devrimciler -hiç şüphesiz- savaşı kazanma istidadı gösterdiler. O dönemde rejimin bombardımanından kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin de hatırı sayılır bir kısmı eli silah tutan erkeklerdi, evet; fakat en parlak dönemlerini yaşayan ve zaten yeterince –yüzbinlerle ifade edilen sayıda- askere sahip olan silahlı devrim gruplarının onlara ihtiyacı yoktu. Rejime nihai darbeyi bir an evvel indirmek, Suriye halkının çilesine bir an evvel son vermek için çırpınan Hür Ordu ve refikleri, yeni askerlere değil yeni silahlara -başta uçak düşüren füzeler olmak üzere ağır silahlara- ihtiyaç duyuyor ve bu desteği bilhassa Türkiye’den bekliyordu. Meselenin müzakere yoluyla çözülemeyeceği, daha 2011’de, Şam ve Dera’da protesto gösterilerinin ve bu gösterilere kanlı müdahalelerin başladığı Mart ayının ortalarından Ağustos ayının ortalarına kadar Esed’i ve sonra Esed’in arkasındaki İran yönetimini barışçıl bir çözüme ikna etmeye çalışan Türkiye’nin bütün gayretlerinin boşa çıkmasıyla belli olmuştu. Barışçıl göstericilere ateş açma emrindeki ısrar, rejim ordusundan kitlesel firarlara ve Hür Suriye Ordusu’nun doğuşuna yol açtı. Sivil halk ayaklanması silahlı devrim mücadelesine dönüştü.