Osmanlı’nın illik tekfurları
Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrimüslimlerin tarihi konusundaki görüşleri, büyük oranda 1856 Islahat Fermanı ve onun değiştirdiği “eski düzen” hakkındaki bilgimiz belirliyor. Buna göre...
Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrimüslimlerin tarihi konusundaki görüşleri, büyük oranda 1856 Islahat Fermanı ve onun değiştirdiği “eski düzen” hakkındaki bilgimiz belirliyor. Buna göre, gayrimüslim Osmanlı tebaası veya zimmiler, devlet yönetiminden, kamu hizmetinden, askerlikten ve devlet okullarından dışlanmışlardır. Devlete sadakatin göstergesi olarak cizye vergisi vermeleri karşılığında devletçe korunurlar ve temel insan haklarına sahiptirler ama her anlamda ikinci sınıf tebaa durumundadırlar. Islahat Fermanı öncesinde devlet memuriyetindeki gayrimüslimlere örnek olarak ancak divan-ı hümayunun Rum tercümanını, yurtdışındaki birkaç Rum maslahatgüzarını (o da 1821’e kadar) ve en geniş anlamıyla, Eflak ile Boğdan voyvodalarını ve onların hizmetinde bulunan gayrimüslimleri gösterebiliyorsak, asker olarak ancak donanmadaki Rumlardan ve Osmanlıya sığınan Rus kazaklarından oluşturulan bazı birliklerden bahsedebiliyorsak bu resmin yanlış olduğu da pek söylenemez. Fermanın değiştirdiği resim budur. Gayrimüslimler bu tarihten sonra devlet okullarına ve kamu hizmetine alınmış, Tanzimat meclislerine girmiş, sonraları nazır olmuşlardır. Ayrıca, kimsenin din değiştirmeye zorlanamayacağı hükmü getirilerek din ve vicdan hürriyeti yolunda bir adım daha atılmış ve insan haklarının kapsamı genişletilmiştir. Bununla birlikte, gayrimüslimlere askerlik yolunun açılması konusunda devlet direnç göstermiş, bu konu II. Meşrutiyet sonrasına kalmıştır. Yalnız, Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasal eşit vatandaşlık yolunda adımlar atılmasının hatta bunun 1876 Kanun-ı Esasî’sinde açıkça belirtilmesinin, Osmanlı devletinin resmî dininin İslâm olduğunun, yine aynı anayasada, “Devlet-i Osmaniye’nin dini, din-i İslâm’dır” şeklinde hükme bağlanmasına engel olmadığını da söylemeliyiz.