Yedi iklime hükmeden Padişah-ı Rum
Osmanlı İmparatorluğu dâhilinde çekirdek bir bölgeyi işaret eden “Rum” kelimesi siyasî bağlamlarda imparatorluğun bütününü nitelemek için de kullanılıyordu. Seydi Ali Reis’in...
Osmanlı İmparatorluğu dâhilinde çekirdek bir bölgeyi işaret eden “Rum” kelimesi siyasî bağlamlarda imparatorluğun bütününü nitelemek için de kullanılıyordu. Seydi Ali Reis’in, Hindistan’ın Babürlü padişahı Hümayun’un yakın çevresine girdiğinden bahsetmiştim. Kendisi padişahtan hiç ayrılmadığını ve onunla gece gündüz konuştuklarını (mübâhase) söylüyor. Bu yakınlaşmada, imparator ve reisin ortak bir şiir zevkine sahip olmasının ve Seydi Ali’nin, Çağatayca, Osmanlıca ve Farsça şiirler söyleyip sunabilmesinin etkisi herhâlde büyüktür. Hümayun, onun şiirlerini takdirden geri durmazmış. Hatta bir seferinde Çağatayca bir gazelini okuduktan sonra Nevâî’yi kastederek, Seydi’ye, “Mir Ali Şir-i Sânî” (İkinci Ali Şir Bey) diye iltifat etmiş. Seydi Ali ise, Nevâî’ye bir ikincinin olamayacağını, “hûşe-çîni” olmaya yani onun arkasından giderek harmanda bıraktığı başakları toplamaya yeteneği olsa başka bir şey istemeyeceğini söylemiş. Hümayun ise üstelemiş ve bu gidişle bir yıl içinde “Çağatay taifesine Mir Ali Şir’i unutturursun” demiş. Mübâhasenin bir anlamı şundan bundan bahsederek sohbet etmekse bir anlamı da bahse girişmekti. İkisi arasında kibarâne çekişmelerle dolu pek çok sohbet geçtiği anlaşılıyor.