Trump ile Salman arasında kayıkçı kavgası
Arap gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaçırıldığı, öldürüldüğü, Suudi Arabistan’a veya Birleşik Arap Emirlikleri’ne götürüldüğü ve orada tutulduğu...
Bu arada, kraliyetin siyasetine hemen hemen hiçbir konuda eleştiri yöneltmemekle birlikte, veliaht prens Muhammed bin Salman’ın (MbS) demeçlerindeki tutarsızlıklara işaret ettiği yazılarıyla hatıra gelen Cemal Kaşıkçı’nın Friedman’ın “gizli kaynağı” olduğunu bu vesileyle öğreniyoruz.
Konuya bir ciddiyet getirmeye çalışan birçok yazar ve dış politika gözlemcisi, Kaşıkçı’nın MbS ile arasında çok ciddi bir husumet olduğunu ve hırsının boyutu Kudüs’ü İsrail’e armağan edecek kadar boyunu aşmış olan MbS’nin daha önce de “muhalifleri kaçırarak öldürdüğünü” hatırlatıyorlar. Prens Turki bin Bandar ve Prens Suud bin Saif al-Nasr’ın ölümü aydınlatılmayı bekleyen karanlık olaylardır; Filistinlilere, “Kudüs’ten vazgeçmezlerse bir daha tek bir Suudi Riyali bile göremeye- ceklerini söyleyecek kadar gözü dönmüş MbS, taht ile arasında babası bile olsa onu ortadan kaldıracak gibi görünmektedir. Ancak olayı, Suudi petrollerini çıkartan, eski adıyla Arap-Amerikan Petrol şirketi, yeni adıyla Saudi Aramco’nın hisselerinin yüzde 5’ini halk arz etme kararının, MbS ile Trump’ın ve Jared Kushner’in arasını açtığı, AB’nin MbS’nin istediği 100 milyar doları çok bulduğuyla açıklamak... MbS’nin ABD’ye gözdağı vermek için muhalif gazeteci Kaşıkçı’yı ortadan kaldırdığını öne sürmek! En azından akılcı değil.
Cemal Kaşıkçı’nın da İstanbul’daki Suudi konsolosluğuna girdiğine dair tanık ve görüntü kaydı bulunduğu halde, ayaklarının üzerinde çıktığına dair kanıt yok. Suudi diplomatlar Türk makamlarına sadece fiziksel olay yeri soruşturması izni vermekle yetinmemeli ve personelin sorguya çekilmesine yardımcı olmalıdır.