Yeter ki ışık adaleti aydınlatsın!
Önce “bisiklet”, sonra “ışık” tartışması... Bu tartışma ne yazık ki asıl konuşulması gereken geleceğimizi karanlığa ya da aydınlığa sürükleyebilecek kadar önemli olan bir sorunu gölgelemiştir.
Önce “bisiklet”, sonra “ışık” tartışması... Bu tartışma ne yazık ki asıl konuşulması gereken geleceğimizi karanlığa ya da aydınlığa sürükleyebilecek kadar önemli olan bir sorunu gölgelemiştir.
O soruna geçmeden önce şunu belirtmek isterim: Yargıçlar kararlarıyla konuşur, konuşmalı. Tartışmalar, hukuki sorunlar olsa da yargıçlar siyaset yapmaz, yapmamalı. Türkiye gibi “vesayetten”, “iktidarların yargı üzerindeki güçlerinden”, “terör örgütlerinin yargıyı ele geçirmesinden”, “darbelerden”, “darbelerin kamu binalarının yanan ışıklarıyla anlatılmasından” çok çekmiş bir ülkede yargıç da siyasetçi de ağzından çıkana, kaleminin yazdığına bir değil iki kere dikkat etmeli. Görevi Türkiye Cumhuriyeti’nin temel metni Anayasa’yı korumak olan yüksek mahkemenin herhangi bir üyesinin hukuk, siyaset, tarih bilgisinin yeterli olmayacağı düşünülemez. Anayasal çerçevede yüksek mahkeme içinde görüşlerini dile getirmesinde, eleştirilerini sıralamasında bir sorun yok. Ancak mevki, görev ve yaşıyla bağdaşmayan şekilde sosyal medya kullanması kesinlikle sorunludur.
ASIL SORUN
Bundan daha da önemli olan, Anayasa Mahkemesi’nin o üyesi, bilerek ya da bilmeyerek, o niyetle ya da bu niyetle, o zihniyetle ya da bu zihniyetle ne yazık ki asıl sorunun konuşulmasını gölgelemiştir. Özür de dilese amacı sorgulanacaktır, tartışılacaktır.