‘Hükümetler halk için mevzu olup’...
Yeryüzünde hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını bilenler 15 yıl önce Akparti iktidarına giden bir yolun, o yolun da dönemeçleri olduğunu bilirler. O dönemeçlerin en önemlilerinden biri 1999 depremiydi. O...
Yeryüzünde hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını bilenler 15 yıl önce Akparti iktidarına giden bir yolun, o yolun da dönemeçleri olduğunu bilirler. O dönemeçlerin en önemlilerinden biri 1999 depremiydi.
O sarsıntı sadece yerkürede, belli bir coğrafyada gerçekleşmemiş, devlet-millet ilişkisinde de duyulmuştu. Çünkü devlet, yaşanan büyük hadise karşısında çaresiz kalmış, iflas etmişti.
Bütün 1990'lar boyunca zaten hep böyleydi. Her olayda devlet, milletin karşısında suskun, boynu bükük, eli böğründeydi. 'Modern' olması bir yana bir orta çağ devleti kadar bile varlığını gösteremiyordu. Ayrıntısına girmeyeyim. Bilenler bilir.
1990'lar böyleydi de şimdi gayet hayırhah biçimde andığımız o Özal'lı yıllar farklı mıydı?
Aklımda bütün hayatımı ve politik düşüncemi etkileyen bir olay var:
Çernobil patlamış, korkunç boyutlarda bir nükleer sızıntı olmuş, bütün dünya devletleri acil önlemler alıyor, Türkiye'de ise bir Bakan, insanların gözlerinin içine baka baka, bir bardak çay içip, 'ölçtürdük, bizdeki çayda radyasyon bilmem kaç bekereldir (bu kelimeyi de o zaman öğrenmiştik, radyasyon ölme birimiymiş) insanlarımız afiyetle çaylarını içebilir' demişti. (Galiba kendisi sonradan kanser neticesinde vefat etti.)