İsmet Amca
Bakıyorum, Meşrutiyet Caddesi'ndeyiz, Ankara'da, uzun boylu, yapılı, saçları bembeyaz, geniş bıyıklı, çok yakışıklı bir kişi epeyce öne doğru eğilmiş yürüyerek gelip gidiyor. Herkese...
Bakıyorum, Meşrutiyet Caddesi'ndeyiz, Ankara'da, uzun boylu, yapılı, saçları bembeyaz, geniş bıyıklı, çok yakışıklı bir kişi epeyce öne doğru eğilmiş yürüyerek gelip gidiyor. Herkese selam veriyor, herkesle dost, ahbap. Biz de mahallenin çocukları kenardayız, bize de selam veriyor, gülüyor.
Bugünkü merakım o günlerde de ayakta. Sordum, soruşturdum, İsmet Sezgin dediler. Aaaa... Ben onu çok yıllar öncesinden, Kars'tan tanıyorum. Hem de ne tanımak?...
***
Çok yazdım: Kars'tayız. Bir gün babamın avukatlık yazıhanesine gitmişim. 'Kâtip' yok demiş. O arada bir hengâme kopmuş sokakta, biri 'geliyor' diye bağırmış. Ben heyecanlıdan da heyecanlı bir çocuğum, koşturdum, kaldırımda en önde durdum. O toplu, şişmanca adam, başı çıplak, sol elinde fötr şapkası ve gözlüğü, tam önümden geçerken gerdanını kırdı, mahcup bir ifadeyle başını şöyle hafif çevirerek epey yukarı kaldırıp bizi selamladı, yürüdü gitti. Yanında uzun boylu, yapılı, yakışıklı birisi var. Güler yüzlü. O şişmanca zatın Süleyman Demirel olduğunu biliyorum. Ötekini tanımıyorum.
Epey bir zaman sonra babam döndü geldi. Yanında ahbapları. Onlara diyor ki, Demirel akıllı konuşuyor ama hatip değil. Bakın o İsmet Sezgin daha iyi konuştu. Demek o zat İsmet Sezgin'miş ve ben sokakta şimdi onu gelip giderken görüyormuşum.
***