Nesnesiz siyaset nesnesiz muhalefet
Madem ki dünya karamsar ve kötümser, tarihi geriye bakışla yorumluyor ve elitler şikâyet ediyor o zaman bugünün dünyasındaki siyasal muhalefet nereye oturuyor? Bize bu soruyu özellikle Fransa'da Macron'un başkan seçilmesi...
Madem ki dünya karamsar ve kötümser, tarihi geriye bakışla yorumluyor ve elitler şikâyet ediyor o zaman bugünün dünyasındaki siyasal muhalefet nereye oturuyor?
Bize bu soruyu özellikle Fransa'da Macron'un başkan seçilmesi sorduruyor.
Nasıl sordurmaz?
Banker, milyoner, siyasal hiçbir geçmişi yok, sadece bir yıl önce Maliye Bakanı olmuş, sosyalistlikle uzaktan yakından yolu kesişmemiş ama La Republique en Marche (Cumhuriyet Yürüyor / Yürüyen Cumhuriyet) diye bir hareket kurmuş, geniş ölçüde de insan kıtlığında ve Le Pen korkusuyla başkan seçilmiş.
Bu tabloya bakınca insanların bugün muhalefeti somut bir siyaset olarak gördüğünü söylemek çok zor. Hatta insanlar seçim kazanan/kazanacak bir adayı siyasetçi olarak da görmüyor. Çünkü bugünkü siyaset insanların neyi istediği üstünden değil neyi istemediği üstünden yapılıyor. Siyasal muhalefetin artık anlamı bu.
Bu 'siyasetsiz siyaset', ideolojileri daha baştan kapının önüne koyuyor. Neyi istemediğinde birleşsin insanlar denince olabilecek en büyük payda yaratılabiliyor.
Halbuki ben ve karşımdaki neyi istediğimiz üstünde tartışacak ve siyaset yapacaksak bu ikimizin de ayrı ayrı birer siyaset/çi çıkarması anlamına gelir ki, işte o ideolojik ayrımdır.
İdeoloji bir defa boşlandıktan sonra artık parti siyaseti de parti tabanı da ortadan kalkacak demektir. Bu durum bir demokrasi sorunu olarak çıkıyor karşımıza. Ve demokrasi bakımından çok 'korkunç' bir nedene dayanıyor.
Uzak bir noktadan gelerek açıklayayım.
Bugünkü sisteme muhalefeti kitleler yapmıyor.
Öyle olsaydı sol siyaset, işçi hareketi, yoksullar hareketi gibi merkezi siyaseti 1970'lerdeki ölçüde etkileyen hareketler en güçlü şekilde ortada olurdu. Hayır, onlar değil, bugün elitler siyasal muhalefeti sürdürüyor.
Ve elitler, o kitlelerden nefret ediyor.
Dolayısıyla elitlerin muhalefeti demokrasiyi içermiyor. Kitle siyasetine karşı. Halka yabancı, hatta düşman. Korkunç bir çelişki bu.
Geriye bir tek husus kalıyor: demokrasinin tepeden tırnağa yanlış kabul edilen ve nefret edilen bir rejim olduğu bir dönemde bu nesnesiz siyasal muhalefet, sadece soyut bir hak ve özgürlükler arayışı içine giriyor. Ne yanlış ne eksik ne sorunlu.
Ama bir özelliği var: bu yaklaşımla demokrasi halkın, kitlelerin rejimi ve tercihi haline geliyor. Elitler demokraside yok.
İkincisi eğer demokratik yönetim gene demokratik yönetime içkin olan liyakat sisteminden de uzaklaştırılıp sadece teknokratların iş başında olduğu bir yönetime dönüşmüşse.
Sokrates'ten, Platon'dan beri böyle bir sistem arayışının farkındayız. Ama ne Sokrates böyle bir sistem tanımlamıştır ne de Platon. Onlar kitlelerin eğitilmesinden bahsediyordu, sadece bir avuç eğitimlinin yönetimde bulunacağı bir sistemden değil. (Her ne kadar Platon görüşlerini gerçekleştireceği inancıyla Siraküza'da bir askeri darbeye katıldı ve tutuklandıysa da söyledikleri o kadar sığ değildir.) Gene de gelinen nokta bu. Neo-con düşünürlerle başlayan (ve Platon'u merkeze oturtan) bir süreç, şimdi kendisi de muhafazakâr bir siyasetçi olan Trump sonrası ABD'de adeta sağın daha da sağa karşı olması şeklinde devam ediyor. Sol bu tartışmaların içinde hiç mi hiç yer almıyor. Aynı şey İngiltere'de cereyan ediyor. Soldan değil sağdan, muhafazakâr çevrelerden gelen eleştiriler Theresa May'i zorluyor, soldan gelenler değil. Benzeri bir hadise Türkiye'de yaşanıyor.
Erdoğan'ı kitlesel düzeyde eleştirenler sol değil, sol eleştiriyor o başka, asıl merkez sağ yani elitler bu eleştiriyi geliştiriyor, bir de muhafazakâr Kemalistler, yani gene sağ siyaset.
Dünya bir demokrasi laboratuvarı bugün...