Siyasal kuram mı tarih mi?
Yıllardır iki kitapla uğraşıyorum. Attila İlhan'ın şiirinde dediği gibi 'anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek'. Kitaplardan biri Türk Siyasetinin Yapısal Analizi isimli ilk iki cildini yayımladığım...
Yıllardır iki kitapla uğraşıyorum. Attila İlhan'ın şiirinde dediği gibi 'anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek'. Kitaplardan biri Türk Siyasetinin Yapısal Analizi isimli ilk iki cildini yayımladığım metnin üçüncü cildi. 1960- 1983 arasını kapsayacak. Fakat dönemin karmaşası beni kitabı tamamlamaktan alıkoyuyor. Her bitirdim dediğimde başka bir belge, bilgi, yorumla yeniden yazıyorum. (Ayrıca yazdıklarımı bilgisayarda yitirme ve arama meseleleri de var.) Daha yazacağım, anlaşılan.
Diğer kitap doktora tezimden başlayarak, onu çekirdek alarak sürdürdüğüm, bir tür CHP analizi. Aslında doktora tezimde de mesele CHP değildi. Sosyal demokrasiydi. O konuda başka birçok kitap yazdım. Fakat tezde sosyal demokrasinin oluşumu (daha doğrusu gerçek bir sosyal demokrasinin oluşamaması) üstünde durmuştum. İngilizceydi. Daha sonra bin yıllık dostum Fahri Aral metni Türkçede yeniden yazmamı istedi. Başladım. Ama o da benzer nedenlerle ilerlemiyor. Daha doğrusu ilerlemesini bir türlü durdurmuyor.
Her iki metinde de temel bir arayışım ve iddiam var: Türkiye'de siyasal olguların, olayların ve nihayet tarihin siyasal düşünce/kuram bağlamında yorumlanmadığını öne sürüyorum. Bugüne değin yazılanlar ya siyasal tarihtir ya da tarihin siyasal yazımıdır. Siyasal tarihin siyasal kuram açısından yazıldığı kitap sayısı yok denecek kadar azdır. CHP'yi bu bakımdan sosyal demokratik bir çekirdek etrafında ele alıp, ona direnen, ondan uzaklaşan bir 'zihniyet kurumu' olarak temellendirmek istedim. Aynı şeyi diğer kitapta da yapmaya çalıştım. Çalışıyorum. Olursa, yapabilirsem, o kitabın diğer CHP kitaplarından, sadece kronolojk tarihyazımına indirilmş metinlerden farklılaşacağını varsayıyorum. Çok az yapılan bir şey bu: siyasal tarihin analitik şekilde ele alınmaması.
Siyasal tarihin olaylar zinciri halinde yazılmamasına bir örnek vereyim. Artık eski bir metin kabul edilebilecek ama önemini hâlâ ve kesinlikle koruyan, Çağlar Keyder'in Türkiye'de Devlet ve Sınıflar adından da anlaşılacağı gibi Marksist bir analizdir. Perspektifine katılır veya katılmaz okur ama Keyder'in olanın ardındaki dinamikleri göstermesi bakımından yapıtı (bütün mekanik dokusuna rağmen) mükemmeldir. Şerif Mardin hocamızın kitaplarını elbette bu bağlama oturtmak gerekir. Çığırı açan da odur. Fakat mateessüf devam ettirilmemiştir. Çok önemsenmesine rağmen Mardin 'oğulsuz' bir babadır. Siyasal tarih bakımından da bilinen 'olgusal' tarihyazımını aşan ilk metin, hepimizin paltosunun altından çıktığını söylemekten zevk duyduğumu Mete Tunçay'ın Türkiye'de Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) isimli büyük çalışmasıdır. Tunçay tarihçidir. Ama siyasal düşünce kökünden gelmiştir. Daima da o alanla ilişkisini sürdürmüştür. O sahanın büyük kitaplarını çevirmiştir. Bu metin bir tarihtir. Fakat bize siyaset düşüncesi bakımından büyük yorum imkanları sunar. (Kitabın İngilizceye çevrilip yayımlanmamasını büyük bir eksiklik olarak görürüm. Bunu Tunçay'ın kendisine belirtmişimdir. "Bu kitap bir araştırma dosyasıdır" demiş, çevrilmesindeki güçlüklere değinmişti. Oysa dünyada editörlük diye bir kurum var. Tunçay'ın kitabı İngilizce yayımlansaydı daha sonra gelen çalışmalar çok daha farklı olacaktı. Bir şey kaybetmedik. Hâlâ yapılabilir.)