‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı
Bir 'ulusal sol-gerçek sol ayrışsın' tartışmasıdır gidiyor. Sonuna kadar doğru. Eğer Türkiye'de siyasal planda daha farklı oluşumlardan söz edeceksek ulusal solla sol birbirinden ayrılmalıdır. Bu bizde eski...
Bir 'ulusal sol-gerçek sol ayrışsın' tartışmasıdır gidiyor. Sonuna kadar doğru.
Eğer Türkiye'de siyasal planda daha farklı oluşumlardan söz edeceksek ulusal solla sol birbirinden ayrılmalıdır.
Bu bizde eski bir tartışmadır. Zaman zaman ısınır. Ama sonuçlanmaz. Ulusal sol her daim solu boğar, maalesef. Ve aklımın almadığı hususlardan biridir solun 'ulusal sol' şekline bürünmesi.
Bu görüş kısmen dönüşerek daha sonra Doğan Avcıoğlu tarafından önce YÖN sonra Devrim dergisinde savunuldu.
(Belli, Türk Solu'nda yazıyordu.) Bu durumun önemli bir nedeni Türkiye solunun özgün ve yerel bir görüş geliştirememesidir deyip devam edeyim.
İdris Küçükömer'in basit bir kalkınmacılık ve köylülük / halk temelinde getirdiği 'Türkiye'de sol sağdır sağ da sol' tezi, bütün basitliğine, indirgemeciliğine ve yanlışlığına rağmen, bu alanda neredeyse tek özgün görüştü denebilir. (Bu görüşü özünde sağcı olan ama solda bulunanlar benimsiyordu.)
Birincisini daha 1940'lı yıllarda öne sürmüştü.
Sovyet modelinin, Leninist parti anlayışının yanlış olduğunu dile getirdiği bu düşüncesinde sonuna kadar diretti. İkincisi, 'bey, paşa, kodaman' yani 'ordu -aydın -bürokrasi' solculuğuna karşı çıktı. Bu işin bir işçi hareketi olduğunu, sosyolojiye ve ekonomiye dayandığını, öyle darbeyle 'şanlı ordu' retoriğiyle gerçekleşmeyeceğini vurguladı. 27 Mayıs'a da karşı çıktı.
TİP buydu. İşler bu yönde ilerlerken Mihri Belli'nin görüşleri nereden çıktı, neden çıktı sorusu ciddi bir sorudur. Spekülasyonuna girmem.
O tartışma malumdur. Fakat bu hareket sadece solu bölmekle, 1970'lerin gençliğini silahlı mücadeleye itip kırdırmakla kalmamıştır.
Sonradan dalga dalga büyüyecek şekilde Kemalizmi ve orduyu Türk 'sol' siyasetinin ayrılmaz parçası haline getirmiştir. 1971, 1980, 1997, 2007 hareketleri ve hatta bugün o cephede olanlar bütünüyle bu ulusalcı sol dalganın serpintileridir.
O kadar böyledir ki, 1970'lerin 'Ortanın Solu' Ecevit bile 1980'lere geldiğinde artık 'sosyal demokrasi' kavramından, ne kavramı sözcüğünden, kaçıyor, uydurma bir 'Demokratik Sol/culuk' teziyle yetiniyordu.
Onu 1997 ve 2007 arasındaki gelişmeler izledi.
Ulusalcılık Türkiye'de başka hiçbir yerde eşi menendi görülmemiş açık bir sağ, askerci ideoloji halinde yükseldi. O hareket içinde 'sol', sol olmaktan çıkıp 'sos' haline geldi: ulusalcı, askerci, Kemalist hareketin sosu. Bütün o Baykal- Kılıçdaroğlu- CHP çizgisi de aynı yolda ilerledi. Ne sosyal demokrasi kaldı ne bir şey. Ulusalcılığın türleri halinde süren bir siyaset söz konusu.
Yapılmalıdır. Ama bu sol nasıl ve hangi sol olacaktır? Gerçek sol çevrelerin sadece ayrışmakla yetinmeyip bir de bu soru üstünde düşünmesi gerekir. Bu bir entelektüel çabadır.
Bugünkü dünyada sadece 'işçi sınıfı' diyerek sol hareket daha fazla üretilemez. Marksizm kolay bir felsefi düşünce değildir. Yeniden yorumlanması gerekir. Belki de aşılması, yeni bir düşünceyle ikame edilmesi zorunludur.
Ama temel gerçek değişmez: şu tarif ettiğim ulusalcılıkla solculuk olmaz.
Oldu mu ki?...
‘Büyük tıkınma’ ya da edebiyatı edebiyatımsılarla öldürüş
10 Kasım 2018 | 4.038 Okunma
Atatürk’ün hayatı: resmiyet, sivillik, bilimsellik...
14 Eylül 2018 | 280 Okunma
Şiirlideğnek küçük İskender ve büyük şiiri
20 Temmuz 2018 | 268 Okunma
Nazım Hikmet’in Cep Defterleri
08 Haziran 2018 | 356 Okunma
1968’e Türkiye’den bakmak...
11 Mayıs 2018 | 331 Okunma
TÜM YAZILARI