Neyi kaybettik ki bu haldeyiz, neye güveniyoruz ki bu kadar fütursuzuz
Sokakta yürüyorum… Elindeki sigarayı henüz yarılamışken ulu orta fırlatıyor yere… “Ama kardeşim, hem çevre kirlendi, hem yangın tehlikesi oluştu” diyesim geliyor.
Ama yüzü kapkara. İrkiliyorum!
Gözlerimle yerdeki yanan sigara izmaritini işaret etmekle yetiniyorum.
Yürüyorum. Belediyenin uzun emeklerle yayalaştırmış caddesi boyunca yürüyorum. Sağlı sollu kaldırım taşları, ortasında ağaçlar, altında geniş uzun banklar. Bankların önü arkası sigara izmariti, çekirdek kabuğu, boş pet şişe, poşet. “Siz evinizde de böyle mi oturuyorsunuz” diyesim var ama diyemiyorum. Birçoğu dilimi bile anlamıyor!
Oturuyorlar… Yayılmışlar banklara oturuyorlar... Ellerindekini az ilerideki çöp kovasına atmaktan imtina ediyorlar. Yere atıyorlar. Hiçbir şey olmamış gibi oturmaya devam ediyorlar.
Yürüyorum. Önüme çıkan, “Bir liran var mı” diyen ile, “Bana yemek alır mısın” diyenlerin arasından yürüyorum.
Kaldırımda üzerime üzerime gelenler var. Bunların yaya mı taşıt mı olduğunu bilemiyorum. Motosikletliler. Bir bakıyorum yaya yolunda ayağımın üzerinden geçiyor, bir bakıyorum caddede ters yönde ilerliyor, bir bakıyorum yaya geçidinde yaya olmuş bizimle birlikte karşıdan karşıya geçiyor.