Bir tepeden Bursa'ya bakarken...
Güzel bir güz akşamı Hünkar Köşkü'nün terasından Bursa'yı seyrediyorum. Sırtını dağa yaslamış mahallelerde akşamın alacakaranlığı evlerin soluk...
Güzel bir güz akşamı Hünkar Köşkü'nün terasından Bursa'yı seyrediyorum.
Sırtını dağa yaslamış mahallelerde akşamın alacakaranlığı evlerin soluk ışıklarıyla sohbet ediyor sanki.
Şurada tarihi bir hamam, orada bir cami, biraz ilerde karanlığın ortasında asırlık bir ağaç, sonra birkaç eski Bursa evi...
Daha ilerde ışıklar hiperaktifleşiyor.
Şehrin içine kadar sokulan dev konutlar şehrin tarihinden kalan ne varsa hepsini eziyor.
Uykusuz, huzursuz, "ruhsuz" caddeler ovaya doğru uzanıyor.
Sonrası hep sanayi...
Ova mı demiştik?
Hünkar Köşkü'nden de, Çekirge'nin yukarılarından da baksanız tablo aynı.
Bir coğrafi terimden değil, bağdan bahçeden, şeftaliden armuttan söz ediyorsak...
Bursa ovası daralmış, ufalmış; şehrin arka bahçesi gibi bir şey olup çıkmış.
Biliyorum, "yeni mi fark ettin?" deyip güleceksiniz.
Ne yapayım? Doğduğum şehre her gelişimde bu manzara içimi acıtıyor, söylemeyeyim mi!
Belki "hem kalkınma ve kentleşme isteyeceksin, hem de tarım alanları kayboluyor diye hüzünleneceksin, bak bu olmaz işte!" diyenleriniz çıkacak.