Biraz sabır...
Hızlı hızlı istiyor.Yavaş yavaş elde ediyoruz ve bunu bir türlü kabul edemiyoruz. Hayallerimiz aşırı süratten bariyerlere çarptığında kendimize gelmemiz çok zaman alıyor.Geriye doğru...
Hızlı hızlı istiyor.
Yavaş yavaş elde ediyoruz ve bunu bir türlü kabul edemiyoruz.
Hayallerimiz aşırı süratten bariyerlere çarptığında kendimize gelmemiz çok zaman alıyor.
Geriye doğru çocuklaşmak hızlı, ileriye doğru olgunlaşmak hep ağır seyrediyor.
Birbirimize hızla gaz veriyoruz da, aklımızı başımıza toplamamız pek ağır.
Hızla unutup ağır ağır hatırlıyoruz.
Ne şimdi bunlar?
Gündelik hayatımızın ritminden ve problemlerinden mi söz ediyorum. Evet! Fakat onu zaten biliyoruz. Üzerine az konuşmadık.
Fakat aynı zamanda siyaset karşısındaki genel tutumumuzdan; ülkede ve dünyada olup bitenlere bakışımızdan söz ediyorum.
Siyasi hedef, arzu yatırımları ve hayaller alanında bir eğilim bu fakat fena halde etkili olmaya başladı.
Nasıl mı, anlatayım...
Bugün paralel yapı, yarın onu kullanan uluslararası odaklar, öteki gün Esad; belki hafta sonu Rusya ve İran kesinkes yenilip kuytuya çekilsin istiyoruz...
Neo-con'ların tuzakları bir çırpıda çözülürmüş, Türkiye bir sonraki haftaya dünyanın bir numaralı oyun kurucularından biri olarak girebilirmiş gibi ortalığı ayağa kaldırıyoruz.
Hele insanlar...
Büyük kalabalıkların hemen yarına gönülleri ferah, ferasetleri tavan yapmış halde uyanacaklarını sanıp heyecanlanıyoruz.
Oysa yok öyle bir dünya!
Dünya, sabırsız sürücülerin araçlarının ilk çarpışmada hurdaya dönüştüğü bir otoyol.
Bir de şu sosyal medya var tabii.
Hızlı hayal, hızlı tartışma, hızlı isyan, hızlı nisyan alanı...
Oysa siyaset ve ekonominin çarklarının twitter ve facebook âleminin tatminsiz hayal kurma hızıyla en ufak bir ilintisi yok.
Peki neye ihtiyacımız var bizim?