Bütün sınıf kara tahtada...
Okuldayken ezberleyip geçtiğimiz yalan yanlış derslerin doğrusunu hayat şimdi en baştan öğretiyor.Bütün sınıf kara tahtaya kalkmışız da...Tahta başımıza iniyor sanki!Halep...
Okuldayken ezberleyip geçtiğimiz yalan yanlış derslerin doğrusunu hayat şimdi en baştan öğretiyor.
Bütün sınıf kara tahtaya kalkmışız da...
Tahta başımıza iniyor sanki!
Halep mesela...
Hissettiğimiz acının dünyanın yalandan sızlanmalarıyla; hümanist lafazanlıklarla hiçbir ilgisi olmadığını anlıyoruz.
Ciğerimiz yanıyor.
Daha yüz yıl kadar önce Refik Halid'in İstanbul'da bir semtten bahseder gibi Halep'ten, Şam'dan, Beyrut'tan söz edişinin nedenlerini henüz anlıyor; hemen kalkıp yollara düşmek istiyoruz.
Musul mesela...
İçimizde kabaran öfke sadece DEAŞ işgali ve gaddarlığına değil...
İçine sıkıştığımız güncel çaresizliğe de öfkeleniyoruz.
Çünkü anlıyoruz ki...
Orada bir Musul, bir Kerkük var.
Ve onlar bizim Musul'umuz, bizim Kerkük'ümüzdü.
Görüyorum...
Çevremizdeki haksızlıklar, acılar, katliamlar karşısında "büyük devletsek buna izinvermemeliyiz" diye isyan edenlerimiz var.
Doğru da...
O "büyük devlet" Osmanlı'ydı.
Halep, Musul, Kerkük, Bağdat onun şehirlerindendi.
Yıktılar ve Osmanlı'nın yerine elimize "Yurtta sulh, cihanda sulh" düsturunu tutuşturdular.
Elimizden kayıp gidenin sadece toprak değil fakat aynı zamanda yirminci yüzyılı kuracak doğal kaynaklar (petrol vs.) ve kültürel enerji olduğunu da bir güzel unutturdular.
Bugün hiç değilse Anadolu kadar büyük olalım; hakkımız olanı ve hakkı savunalım diyoruz, başımıza gelmedik bela kalmıyor.