Cumartesi notları: Birinci vazifemiz...
Oturmuş muhabbet ediyoruz; konu "sevgisini, vaktini, parasını vermekten kaçınıp durmadan almaya ayarlanmış tipler"den açıldı. Sonra dönüp dolaşıp son zamanlarda birçok "inançlı"...
Oturmuş muhabbet ediyoruz; konu "sevgisini, vaktini, parasını vermekten kaçınıp durmadan almaya ayarlanmış tipler"den açıldı. Sonra dönüp dolaşıp son zamanlarda birçok "inançlı" insanımızın unuttuğu kavrama; "zekât"a geldi. İçimizden biri anlatmaya başladı: "Hocam bir çocukluk arkadaşım var. Atadan, dededen çok zenginler. Fabrika da var, araziler de... Ama hayatı felç. Ne zaman bir araya gelsek, yakınır. Varlığının hayrını da göremiyor. Aile anlaşmazlıkları, vergi borçları, şunlar, bunlar. Dedim ki, malının zekâtını ver. Kızdı. Küstü. Geçen beni arayıp demez mi, 'Ben yaşam koçu oldum!' Yemin ederim hocam, bana kal geldi. Toplumsal ve kişisel manzaramız böylesine yamuk ama medyaya yansımıyor."