Dur, sevme!
Pazar notları : Gece bastırınca, hani bütün savunma kalkanlarımızı kenara bıraktığımızda ve kafayı yastığa koyduğumuzda apaçık biçimde farkındayız ki, bütün...
Pazar notları :
Gece bastırınca, hani bütün savunma kalkanlarımızı kenara bıraktığımızda ve kafayı yastığa koyduğumuzda apaçık biçimde farkındayız ki, bütün bildiklerimiz uçsuz bucaksız cehaletimizi örtemiyor; içeri sızabilmiş ışık huzmeleri kör gözlerimizi iyileştiremiyor; gürültüden başka her şeye sağırız... O halde bu havalar ne? Her seferinde geceyi inkar eden gündüzlerin rutin kibiri neyin nesi?
***
Bugün bütün düşünceler zihnimden çekip gitsin istiyorum. Geriye kokular, görüntüler, tatlar kalsın... Mesela tepelerin eteklerine kadar bastıran sis görüntüsü, is kokusu ve kuru erik tadı.
Belki de... Galiba.... Delilik dediğimiz şey başka bir ev, başka bir dil, başka bir aile arayışının, yani hakiki bir "yuva" talebinin başarısızlıkla sonuçlanmasıdır. (Tamam, tamam! Beyin kimyası, nöronlar, organik ve inorganik dinamikler, vesaire... Siz oradan, sayarak devam edin!)
Hani kötülükten sakınacaktık? İyi de, kötülüğü tanınmaz hale getirdik. Biraz hastalık gibi bir şey, biraz "insan hakkı", biraz "hayatın rengi" falan derken... Yanımıza kadar sokulduğunda iş işten geçmiş oluyor.
Tuhaf bir "şükür" anlayışı beyaz seçkinler(!) ve ekonomik açıdan yeni serpilmiş muhafazakar muhitlerde hızla yaygınlaşıyor. Kendilerini seviyor, kendilerine doyamıyor, durmadan benliklerini okşuyor ve buna şükrediyorlar... Mesela biri şöyle diyor: "Sevgi dolu bir insan olmama yardım ettiği için Yaradanıma şükrediyorum." Bir başkası sosyal medyaya not düşmüş: "Bana kötülük yapan herkesi affettim, bunun için şükrediyorum." Nasıl ben-merkezci (egosantrik) zihinler bunlar!.. Bunlara bakınca insanın içinden "bizi bunlardan koru Yarabbi!" diye dua etmek isteği geçiyor.