Kırgın çocuklar, kırılmış oyuncaklar...
ALIŞMAK. "Alıştık birbirimize" diyor. Kayıp bir şeyden, birdenbire bastıran bir bitkinlik hissinden söz eder gibi. Sanki kader kapısını çalmış da, içeri buyur etmiş! Haksız sayılmaz. Alışmak...
ALIŞMAK. "Alıştık birbirimize" diyor. Kayıp bir şeyden, birdenbire bastıran bir bitkinlik hissinden söz eder gibi. Sanki kader kapısını çalmış da, içeri buyur etmiş! Haksız sayılmaz. Alışmak, bir nevi "kader" inşa etmektir. Hele sevgililerden söz ediyorsak, alışmak kavuşanların kaderidir.
BEN. Ne çok ben, ben, ben, ben deyip duruyoruz. Boş gürültü. Orada bir "sen" yok ki henüz! Böyle giderse hiç olmayacak.
ÇOCUKLAR. Şımarık çocuklar, hüzünlü çocuklar, mızmız çocuklar, dertli çocuklar, hiç durmadan canı sıkılan çocuklar, ağzı var dili yok çocuklar, yaramaz çocuklar, uslu çocuklar, huysuz çocuklar.... Hepsi hakikat! Fakat "mutlu çocuk" var mıdır? Ben görmedim ama yetişkinlerin böyle bir "icat" yoluyla kendilerini temize çıkartmak istediğinden şüpheliyim. Zaten mutlu çocukluk yaşarken değil, hatırlarken ortaya çıkıyor.
LİDER. İdare eden değil, önde giden... Fark ettiniz değil mi? Lider olmanın güçlü tarafı da, zayıf tarafı da bu kısacık tanımda saklı.
MADALYA. Yararlılık nişanı. Takdir. Hatıra. Resmi gönül alış/kandırış... Aklıma Nisan 1986'daki Çernobil reaktör kazasında yangını kontrol altına almak için görevlendirilen binlerce işçi geliyor. Gorbaçov sonunda reaktörün çekirdeğinin helikopterden atılan beş bin tonluk çimento bombalarıyla vurulması kararı alana kadar bu işçiler çok yüksek dozda radyasyona maruz kalarak çalıştılar. Bir çoğu "yüce kahramanlık" madalyalarını göremeden dünyadan ayrıldı, diğerleri de aylarca ziyaretçi kabul edilmeyen hastane odalarında madalyalarına bakarak kaçınılmaz sonlarına doğru ilerlediler.