Nicedir bir şiirden, kıyılardan, dağ kekiklerinden söz etmemişim!
Geçenlerde bir gece aklıma düştüğünden beri... Şu dizeler dönüp dönüp dilime takılıyor... "Bilmez miyim hiç, bütün bu sözler ne der ona/ bu sözler ve bu sözlerin içinde...
Geçenlerde bir gece aklıma düştüğünden beri...
Şu dizeler dönüp dönüp dilime takılıyor...
"Bilmez miyim hiç, bütün bu sözler ne der ona/ bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar." İçimden tekrarladıkça ürperiyorum.
Çünkü bazen sözlerimiz öyledir.
Biz birbirimize ne kadar yakın durursak duralım, sözlerimizin içinde uzaklıklar çırpınmaya başlar.
Şehirden iki günlüğüne kaçmışım.
Kuzey Ege'de ilk göz ağrılarımdan olan bir kıyı boyuna çok yıllar sonra tekrar varmışım.
Deli fıstıklar, zeytinlikler ve süt gibi uykuda bir deniz...
Ve madem aklımda Edip Cansever'in bu sarsıcı dizeleri dolanıyor.
Kalktım...
"Bilmez miyim Hiç" şiirinin tamamını bulup bir daha okudum.
Öyle de bir şiirdir ki...
İnce ince içe işler, sarıp sarmalar.
Üstüne üstlük bomboş kıyılardan, kır yollarından, "ayaklarının altındaki yaban naneleri, kekikler"den söz eden bir şiirdir.
Ama boş kıyı yok artık.
Geçmişte kolayca ulaştığımız ıssızlıklar tarihe karıştı.
Daracık bir köy yolunda günün en alakasız saatinde bile araç kuyrukları oluşuyor. Hiç sabretmeden en olmayacak yerde sollayarak gideceği yere hızla varmak isteyen şehirli sürücüler cabası...
Şehirdeki koşturmayı oralarda da sürdürüyorlar.
Arada gözleri yol kenarlarındaki hayıtların, zakkumların güzelliklerine kayıyor mudur, emin değilim.
Dinlendikleri, çok sevdikleri deyişle "nihayet kafalarını dinledikleri" de yalan! Kendilerini inandırmak için sık sık göbeklerini ovuşturuyor ve "oh be iyi geldi, kafayı dinledik, değil mi?" diye birbirlerine soruyorlar.