Özel tasarım!
Öğle vakti... Uzun yoldan sapıp (adı lazım değil) girdiğim pek ünlü bir tatil kasabasında kahve molasındayım. Oturduğum çardak altında buzdolabı magneti, fincan, bardak altlığı gibi hediyelik...
Öğle vakti...
Uzun yoldan sapıp (adı lazım değil) girdiğim pek ünlü bir tatil kasabasında kahve molasındayım.
Oturduğum çardak altında buzdolabı magneti, fincan, bardak altlığı gibi hediyelik eşyalar satan bir dükkân da var.
Dükkânın sahibi olduğu anlaşılan beyefendi içini suyla doldurduğu bir bardağı suyla ovalıyor, sonra suyu aramızdaki sarmaşığın toprağına doğru fırlatıp şezlongunda Zülfü Livaneli okumaya dönüyor. Su üstüme başıma sıçrıyormuş, ne gam! Pardon mardon yok!
Tam o sırada...
Kasabaya ilk kez geldiği her halinden belli olan bir hanım dükkânın önünde asılı duran bardak altlıklarını tezgâhtar kıza gösterip soruyor: "Üçü 20 lira yazmışsınız ama yanımda bozukluk 15 lira var, olur mu?"
Kız üzerlerinde yel değirmeni, kayık, zeytin dalı gibi çizimler bulunan ve benzerleri kasabanın her yerinde satılan fayans parçalarını evirip çeviriyor: "İmkânsız! Bunlar çok özel tasarım. Bu fiyat bile düşük."
Ah, o iki kelime nasıl da iç bulandırıyor artık! "Özel tasarım."
Tasarım...
Çağın ruhunu ifade eden bir kelime...
Fakat aynı zamanda "palavradan hayatlarımız"ın şık örtüsü.
İnsan bu kelimeyi işittiği yerden hemen sıvışmak istiyor bazen ama nafile.