Pazar notları: Şükür!
Kişiliğimizin bir "birikim"in sonucu oluştuğunu sanırız. Ne yaygın bir yanılgıdır! Vazgeçtiklerimiz, kaldırıp çöpe attıklarımız, sırtımızı çevirip yürüyüp...
Kişiliğimizin bir "birikim"in sonucu oluştuğunu sanırız. Ne yaygın bir yanılgıdır! Vazgeçtiklerimiz, kaldırıp çöpe attıklarımız, sırtımızı çevirip yürüyüp gittiğimiz ne varsa, oradan başlar kişiliğimiz. O yüzden günümüz insanı kişiliksizdir. Durmadan biriktirir çünkü, vazgeçmez, gitmez.
***
Durmadan düşünen kişi "benliği"nden kopamıyordur. Eğer insanları "düşünenler" ve "eyleyenler" diye ikiye ayıracak olursak, iyiliğe yakın olan ikincilerdir.
Düşünerek özgürleşeceğini zanneder okumuş yazmış kişi... Oysa "muhakeme"ye duyduğumuz aşırı arzu kısa sürede hapishaneye dönüşüyor. Sevgi, lütuf, iman, rıza dışarda kalıyor.
Yaşlı adam sürekli erdemden bahsediyor. Herkese kızıyor, sövüyor, bağırıyor, çağırıyor. Hiç şüphesiz imanı yerinde fakat cimri. Hakikati biliyor ama hakikatle birleşmekte zorlanıyor. Belli ki, erdemin sertliğini iyiliğin yumuşaklığıyla harmanlamakta geç kalmış.
Genç adam ilişkilerinden yakınıyor; "güzel olsun, seveyim" diyor. Alışveriş için kasa kuyruğuna girmiş gibi hali tavrı. "Sen sev, güzel olur" diyorum, anlatamıyorum. Abi tavrıyla ona nasihat ettiğimi sanıyor, oysa kadim bir hakikati dile getirmeye çalışıyorum. Kuyruk uzun, ağır ilerliyor. Genç adamın canı sıkılıyor.
Orta yaşlı kadın elini göğsüne götürerek "şükretmek gerek" diyor. Bunu söylediği her an zihninden sahip olduklarını bir film şeridi gibi geçirdiğini fark ediyorum. Şükür ifadesi tuzu kurulara has bir korkunun tezahürü olup çıkmış onda. Ya yüce irade vazgeçerse?.. Şimdi ona nasıl anlatmalı! Bir "hal"dir şükür; duadır, mevcudiyete rızadır.
Durmadan konuşuyoruz. Hiç durmadan. Ne yana baksak gevezelik sular seller gibi... Neden? Söyleyecek hakiki bir sözümüzün kaldığından duyduğumuz şüpheyi bastırmak için mi?