Rusya... Ve biz!

Dünyayı iyi okumak zorundayız. Klişeleri bir yana bırakıp belki her gün baştan düşünmek, tartmak, anlamak için... Aksi takdirde, dünyayı, bölgemizi, ülkemizin başına gelenleri kavrayamayacak ve bizi oraya...

Dünyayı iyi okumak zorundayız.
Klişeleri bir yana bırakıp belki her gün baştan düşünmek, tartmak, anlamak için...
Aksi takdirde, dünyayı, bölgemizi, ülkemizin başına gelenleri kavrayamayacak ve bizi oraya buraya çekiştirenlerin ardından sürükleneceğiz.
Şuradan başlayalım...
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yıl üç ay gibi kısa bir süre içinde Rusya Devlet Başkanı Putin'le sekizinci kez bir araya geldi.
Olağanüstü bir durum bu.
Net. Hiç tartışmasız.
Büyük savaşlar öncesinde liderler arasında diplomatik trafik yoğunlaşır. Ama o zaman bile yüz yüze görüşmeler bu kadar sıklaşmaz.
O halde bir büyük uluslararası kriz ve dönemecin eşiğinde, hatta içinde olduğumuzu bilmeliyiz.
S-400 konusu falan...
Bunlar esasın çevresindeki detaylar.

***
Peki Erdoğan'ın sürekli görüştüğü Putin, hangi Putin?
Yüzde ellinin üzerinde oy alarak ilk kez Başkan seçildiğinde, yani 2000 yılında şöyle demişti Putin: "Rusya'nın kültürü onu Avrupa uygarlığına bağlıyor."
Erdoğan'ın muhatabı o Putin değil.
Hangisi? Tabii ki, son başkanlık dönemine 7 Mayıs 2012'deki şu konuşmasıyla şekil veren Putin: "Büyük bir millet olma onuruna yeniden vardık... 21. yüzyılda Rusya'nın milli öncelikleri her şeyin üstündedir."
Fark etmişsinizdir...
Benzer bir süreci yaşayan...
Benzer karakterde siyasi imtihanlardan geçen...
Ve benzer sonuçları, hatta cümleleri hayata geçirmeye çalışan iki lider.
Bunlar on yıl önce söylense, güler geçerdik. Şimdi tamamen gerçek.
***
Ancak tam burada durup bir daha bakmalıyız.
Rusya'yla bir süredir anlaşıyor, birlikte politika üretiyoruz ama benzemeyen yanlarımız da çok kritik özellikler taşıyor.
Rusya eli her yere uzanan devasa bir nükleer güç ve ekonomi.
Üstelik sadece şimdi değil, hep kuşatma altındaydı.
Bir bakarsınız...
Tıpkı Sovyetler Birliği gibi, çok sıkışırsa büyük rakipleriyle "detant" (yumuşama/ gerginliği durdurma/ harita ve çıkarları mevcut haliyle koruma) politikasına geçiverir.
Türkiye öyle değil.
Batıyla uzun yıllara dayanan stratejik ortaklığı sallanıyor. NATO sinsi bir düşmana dönüştü.
Türkiye kendisine kurulan tuzakları "durarak" atlatamayacağının bilincinde. Aynı anda birçok hamleyi birden yapmak zorunda.
İşte bu yüzden Erdoğan'ın Rusya, Kuveyt ve Katar ziyaretleri hayati önemde.
Çünkü bölgedeki istikrarı korumak aynı zamanda kendimizi korumak anlamını taşıyor.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ne oluyor, ne olacak? 21 Kasım 2024 | 437 Okunma Çığ 19 Kasım 2024 | 386 Okunma ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? 18 Kasım 2024 | 504 Okunma ‘Ben... şey... inanacağım’ 17 Kasım 2024 | 119 Okunma Haftanın notları: Maneviyat ölünce... 16 Kasım 2024 | 172 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar