Yağmur
Ramazan'ın bazı günleri öyle yapıyorum. Boğaz kıyısından içerilere doğru yayılan iyot kokusuyla, bir çay bahçesi masasıyla, önümde dalgalara uyup kıpırdanıp duran dolmuş...
Ramazan'ın bazı günleri öyle yapıyorum.
Boğaz kıyısından içerilere doğru yayılan iyot kokusuyla, bir çay bahçesi masasıyla, önümde dalgalara uyup kıpırdanıp duran dolmuş motorlarıyla, Gazi İskender Paşa Camii'nin meydanındaki ağaçlarla birlikte iftarı ediyorum.
Görenler tek başıma olduğumu sanıyor.
Bilmiyorlar ki, masamız kalabalık...
Sohbetimiz pek koyu.
İçimiz pek ferah...
Kim demiş ağaçlar, meydanlar, mekanlar, manzaralar dilsizdir?
Varsa bunu diyen, fena yanılıyor.
Sustuğumuz olmuyor mu? Oluyor.
Dev gibi bir yük gemisi geçiyor mesela...
Makine dairesinden gelen tok gürültü ile Boğaz sularının yarılmasının çıkardığı hışırtı birbirine karışıyor. O zaman sanki gözlerimizle işaretleşip susuyor ve bu sesi dinliyoruz.
Erken gittim Kanlıca'ya.
Masama oturup kitabımı açtım.
Okuduğum roman yağmur mevsimi geldiğinde şemsiyenin altına girmekten hiç hoşlanmayan, yağmura âşık küçük bir çocuğu anlatıyordu.
İşte tam o satırları okurken hava dönüverdi.
Önce rüzgâr çıktı.
İftara beş kala masama demliği bırakan garson içeri girmeyi isteyip istemediğimi sordu.
Yok, dedim kalacağım.
"Muhabbet iyi, bozmak istemiyorum" desem, anlamayıp kafası karışacaktı.
Dilimi tuttum.
Bunun üzerine tenteyi açıp üzerimizi kapattı.
Derken vakit geldi.
Hurma, zeytin, bir yudum su ve çay...
Bir süre tenteye düşen damlaların tıkırtısına kulak verdim. Sonra hesabımı ödeyip yürümeye çıktım.
Akşamın lacivert örtüsü yerini iyice alçalmış kara bulutlara bırakmıştı.
Sıra sağanak yağıştaydı artık.
Yüzümü kaldırmamla sakallarımın sırılsıklam kesilmesi bir oldu.
Bir yerlerden yasemin çiçeklerinin yoğun kokusu geldi burnuma. Caddenin karşı kaldırımında tentenin altına sığınmış adam sigarasını yaktı. Yağmur ve yasemin kokusuna bir de yanık tütün kokusu eklendi.
Onlarca yıl şehre yağan yağmurla aram iyi olmamıştı. Bir uyumsuzluk buluyordum; çamur, trafik derdi, şu bu. Kendimi ıslanınca buruşacakmış gibi hissederdim.
Bu yüzden ne çok güzel duyguyu tecrübe etmeyi kaçırdığımı bir kez daha anladım.
O güzelliği geç de olsa yakaladığıma hamd ettim.
Bunu yazayım dedim...
Yazdım.
Budur!